22 Mart 2019 Cuma

öyle işte.



rize kalesi çay bahçesinde üç kişiyiz. dedim ki bir teklifim var. her birimiz beş dakika konuşalım. ötekiler konuşmayı kesmesin. tepki de vermesinler. sadece dinlesinler. konuşan dilediği gibi dilediği konuda konuşsun. bir onay, alkış, tebrik ya da eleştiri beklemeden konuşsun.

ilk konuşan ben oldum. konuşurken çocuk oldum. hatırladığım ilk anımı anlattım. dört yaşındayım. halamların evinin bahçesinden sokağa bakıyorum. kendimi ensemden görüyorum. o sokağa bakan çocuğu hem dışardan izledim, hem de onun yanında onunla beraber ben de sokağa baktım.

Çok çıplak, çok saf, çok naif, çok sade ve çok gerçek bir duygu yaşadım o an. hücrelerim yenilendi, arındım. 44 yaşımın içinden 4 yaşındaki çocuk çıktı, bana sahip oldu. benim tüm kirimi temizledi. tuhaf bir başkalaşımın içindeyim ve buna tanık olan iki dinleyicim var.

oradan aldım yürüdüm, biraz daha büyüdüm. olay anlatmıyorum, an anlatıyorum. içimde biriken an'lar. ilginç, eğlendirici, çarpıcı yanı olmayan fotoğrafları içimin karanlık odasından çekip çıkarıyorum. iki dinleyenim neye tanık olduklarının farkında değiller. belki biraz şaşkınlar.

belki de alışkınlar bu tuhaflığıma. tepkisizler. onların tepkisizliği benim dilimi daha da çözdü. anlattıkça anlattım. yoruluna kadar anlattım. çocukluk, ilk gençlik, gençlik... birbiriyle kopuk gibi gözüken anlık hatırlamalar çeşnisi. bütünlenince ortaya çıkan ruhumun tuhaflığı.

bıraksalar sabaha kadar orada, rize kalesinde anlatmaya devam eder miydim? ruhumu ortalığa döker miydim? vakit çok geçti, kalkmak zorunda kaldık. gecenin ikisinde bir çorbacıda çorba içtik. eve geldik. bir çay daha. uykum geldi. keşke sabah kadar da beşirli'de adımlasaydık.

6.7.2018'in bende bıraktığı: İnsanın sakınmadan ruhunu soyunacağı dostlarına ihtiyacı var. herkes gizli tanrı rolünü oynadığı bir hayatta, ne yargılayan, ne onaylayan, sadece öz varlığımızı ortaya çıkarmamıza katkıda bulunan gerçek dostlara.

öyle işte.

Hüseyin Cem ÇÖL
22.3.2019 - Pelitli