rize kalesi çay bahçesinde üç
kişiyiz. dedim ki bir teklifim var. her birimiz beş dakika konuşalım. ötekiler
konuşmayı kesmesin. tepki de vermesinler. sadece dinlesinler. konuşan dilediği
gibi dilediği konuda konuşsun. bir onay, alkış, tebrik ya da eleştiri
beklemeden konuşsun.
ilk konuşan ben oldum.
konuşurken çocuk oldum. hatırladığım ilk anımı anlattım. dört yaşındayım.
halamların evinin bahçesinden sokağa bakıyorum. kendimi ensemden görüyorum. o
sokağa bakan çocuğu hem dışardan izledim, hem de onun yanında onunla beraber ben
de sokağa baktım.
Çok çıplak, çok saf, çok naif,
çok sade ve çok gerçek bir duygu yaşadım o an. hücrelerim yenilendi, arındım.
44 yaşımın içinden 4 yaşındaki çocuk çıktı, bana sahip oldu. benim tüm kirimi
temizledi. tuhaf bir başkalaşımın içindeyim ve buna tanık olan iki dinleyicim
var.
oradan aldım yürüdüm, biraz daha
büyüdüm. olay anlatmıyorum, an anlatıyorum. içimde biriken an'lar. ilginç,
eğlendirici, çarpıcı yanı olmayan fotoğrafları içimin karanlık odasından çekip
çıkarıyorum. iki dinleyenim neye tanık olduklarının farkında değiller. belki
biraz şaşkınlar.
belki de alışkınlar bu
tuhaflığıma. tepkisizler. onların tepkisizliği benim dilimi daha da çözdü.
anlattıkça anlattım. yoruluna kadar anlattım. çocukluk, ilk gençlik, gençlik...
birbiriyle kopuk gibi gözüken anlık hatırlamalar çeşnisi. bütünlenince ortaya
çıkan ruhumun tuhaflığı.
bıraksalar sabaha kadar orada,
rize kalesinde anlatmaya devam eder miydim? ruhumu ortalığa döker miydim? vakit
çok geçti, kalkmak zorunda kaldık. gecenin ikisinde bir çorbacıda çorba içtik.
eve geldik. bir çay daha. uykum geldi. keşke sabah kadar da beşirli'de
adımlasaydık.
6.7.2018'in
bende bıraktığı: İnsanın sakınmadan ruhunu soyunacağı dostlarına ihtiyacı var.
herkes gizli tanrı rolünü oynadığı bir hayatta, ne yargılayan, ne onaylayan,
sadece öz varlığımızı ortaya çıkarmamıza katkıda bulunan gerçek dostlara.
öyle işte.
Hüseyin Cem ÇÖL
22.3.2019 - Pelitli