20 Ocak 2014 Pazartesi

Gri Serenat


Sakın sen üzerine alma o kapıdaki yazıyı.

Sen gel! Gelirken gel-gitlerini de getir, hırçınlığını da, masumluğunu da, kavgalarını da, kıskançlıklarını da.

Çıkıp geleceğin yok ya, yazı kendini yazdırıyor, sen boşuna bile olsa gel. Hayatın boşluğunu beraber doldurmak için gel. Sabahlara kadar laflamak için, sabahlara kadar kavga etmek için, sabahlara kadar yürek yangınını çoğaltmak için gel.

Gittiğin günden bu yana hayatım düzen içinde. Bu düzen benim gibi aylak ruhlu hayat kaçkınlarına göre değil. Düzenimi yıkmak için, per-perişan olmam için gel.

Gelirken naftalin kokan kelimelerini de getir. Vahapzade'den bir şiir de olsun güvercin avuçlarında. Yanaklarında asılı gamzeni de unutma sakın. Çatlak dudaklarını ıslatmadan gel. Nasıl ayrıldıysak, seni nasıl bıraktıysam, yine öyle gel.

Gelirken gemilerini yakma. İki arada kalmanın, ne o yandan ne bu yandan olmanın tatlı tereddütüyle gel. Bir tereddütün içinde unutalım dünya hengamesini.

Son kavgamız da olsun dudaklarının arasında. Nerde bıraktıysak ruhlarımızı yaralamayı, hiç sektirmeden devam edelim bitmeyen cıngarımıza. Tırnakların acıtırken nazik tenimi, gözlerindeki tutkuya yine tanık olayım. Sen gel, devam etsin savaşımız.

Sen gel, bir de gözlerin gelsin.

Hüseyin Cem ÇÖL
20 Ocak 2014 - Pelitli

18 Ocak 2014 Cumartesi

Cevâb Veremedi


Sağlık olsun, mühim olan özgüven, cesaret 
ve elbette tebessüm! 

Peki ya "sıfır" kaç harfli?

Hüseyin Cem ÇÖL
18 Ocak 2014 - H 309

17 Ocak 2014 Cuma

"Elli Metre Yüksekten İçi Su Dolu Konserve Kutusuna Balıklama Atlamak" : Herşey Aptalca Diye Başladı Soytarı


"Neden ama Isabella?"


Şu yazıyı okuyan üç beş kişinin neşesini kaçırmayı hiç arzu etmem ancak söylemek zorundayım ey kâri, boşa kürek çekiyoruz, batsın bu dünya!

Hüseyin Cem ÇÖL
17 Ocak 2014 - Pelitli 

15 Ocak 2014 Çarşamba

Ona Küçük Notlar Yazın...


Tadımlık niyetine... 







































Dersime gösterdiğiniz ilgiye; tebessüm ettirici, onurlandırıcı ve daha iyisi için şevklendirici "küçük" notlarınıza teşekkür ederim. GAYRETİ ve TEBESSÜMÜ eksik etmeden bir ömür geçirmenize dileğiyle.

Bâki kalan bu kubbede, hoş bir seda bırakabildiysek ne mutlu bize...

Hüseyin Cem ÇÖL
15 Ocak 2015 - H 309

ARZ-I HAL


Ben de günahkar kullarındanım Allahım...
Bir "Kulhuvallahi" bilirim dualardan,
Bir de "Yarabbi şükür" demeyi doyunca,
Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
Ben de günahkar kullarındanım Allahım!...

Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!...
Eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun.
Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.
İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini.
Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun.
Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!...

Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!...
Meleklerin sana bunları söylemezler.
Artık, pek yarattığın gibi değil dünya
İnsanlar hem sabuna karıştı, hem suya:
Ne olursun hoşuna gitmediyse eğer,
Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!...

Sana bir şey soracağım, affet, Allahım!...
Beş vakit kızlar doluyor camilerine,
Beyaz yaşmaklı, beyaz tenli masum kızlar...
Benim bir defa görüşte yüreğim sızlar;
Sen tutulmadın mı, içlerinden birine?
Sana bir şey soracağım, affet, Allahım!...

İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!...
Kıt kanaat sere serpe yollar boyunca
Sen, bizim için hala o ezeli sırsın.
Sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın...
Herkesin kederi, gailesi boyunca.
İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!...

Turgut UYAR

13 Ocak 2014 Pazartesi

Şair M. Akif İnan'a Rahmet...



M. Akif İnan (1940-2000)
Ölümler, cenazeler, eksilmeler, varken yok olmalar, geride kalmalar, iyi adamdılar, allah rahmet eylesinler, hastalıklar, acil şifalar, hastaneler, iğneler, ilaçlar, hemşireler, doktorlar, eczaneler, reçeteler, muayeneler, yorgunluklar, bitkinlikler, uykusuzluklar, uyku hapları, yüksek tansiyonlar, açlığa katlanamamalar, yemekler, şekerler, bitmeyen can sıkıntısı, emekler, yetersizlikler, zoraki tebessümler, iyi ki varsınızlar, sizi çok seviyorumlar, umutsuzluklar, gelecek güzel günler, gelecekten ümitsizlikler, bezginlikler, yaşama sevinçleri, gün bu güncüler, ah bir bitseciler, içi gülenler, dışı ağlayanlar, lüzumsuzlar, dürtüklenesiciler, önü kesilesiciler, katlanılanlar, yüzüne bakılasılar, yüzüne tükürülesiler, insanlar, insancıklar, yontulmamışlar, hayvan kalmışlar, fazla yontulmuşlar, derinler, sathiler, isimler, kızlı erkekli ne çok isimler, genç hayatlar, umutlar, hayattan beklentiler, niye ben buradayımcılar, finaller, sınavlar, dersler, bıkkınlıklar, notlar, eğriler, sapmalar, sapanlar, aynı hatalar, aynı sıkıntılar, aynı mutluluklar, değişmeyen değişiklikler, arzular, olmayacak işler, ne ayıp'lar, hız ve haz peşinde yaşanan hayatlar, nissanlar, hyundailer, sis'ler, 25 yıl geriden gelen sürpriz selamlar, küçük mutluluklar, küçük heyecanlar, belkiler, acabalar, yoksalar, hadi canım olur mu öyle şeyler, saçmalamalar, ne adamsın be cem'cimler, biten ve yiten idealler, tek başına kalmalar...

Habercisiydiler bir çözülüşün...    

Hüseyin Cem ÇÖL
13 Ocak 2014 - Pelitli

Ahmet Hakan Coşkun


bazen ahmet hakan’ı türkiye’de seven tek kişinin ben olduğumu düşünüyorum. şimdiye dek, bir dostum dışında, ne gazetelerde, ne de özel sohbetlerimde, ahmet hakan hakkında olumlu bir laf edene rastlamadım.

evvela, içinden çıktığı kesim (artık bu kesime ne isim vermeli bilemem, islamcı, muhafazakar, dinci, sağcı vs.), ahmet hakan’ı sevmiyor ve bir açığını yakaladıklarında deli danalar gibi seğirtip cümle aleme ifşa etmek için çabalıyor. yeni şafak, vakit gazeteleri bu işin öncüsü görünümünde.
şu an içinde yer aldığı kesim (hürriyet gazetesinin temsil ettiği zihniyet) de, ahmet hakan’ı kabullenmiş, bağrına basmış değil. her an dışarı atılabilir bir ur gibi değerlendirilmekte. ciddiye alınıyor ama ciddiye alınmıyor gibi yapılıyor, görmezden geliniyor. “istenmeyen ve her an gitmesi beklenen misafir” gibi.

ahmet hakan, “arada kalmış” bir isim. “arada kalmak” sözünü, ne yapacağını bilememek, hangi tarafa geçeceğini bilememek anlamında kullanmıyorum. ahmet hakan, bilinçli olarak “arada kalmış” bir görüntü çiziyor. bu görüntüyü önemsiyorum. çünkü ben de, sonuç itibariyle “arada kalmış” bir insanım. ahmet hakan’ı sevmemin altında, bu özdeşliğin payı büyüktür.

ahmet hakan’ın yaşadığı dönüşümü çok önemsiyorum. belki çok abartılı bir teşbih olacak ama, türkiye’nin 150 yıllık çağdaşlaşma serüveninin, tüm iyi ve kötü yanlarıyla, sancılarıyla, başarılarıyla, aksaklıklarıyla; ahmet hakan’ın yaşadığı dönüşüme denk düştüğünü gözlemliyorum. bu anlamda ahmet hakan’ın şahsında türkiye’yi izliyorum.

bugün köşe yazarı ahmet hakan’ın iki cephesi var. birincisi, içinde çıktığı kesimi şiddetle eleştiren aydınlık bir vicdan. ikincisi, magazine batmış bir polemikçi. ahmet hakan’ın birinci cephesini ne kadar önemsiyorsam, ikinci cephesini de o kadar gereksiz buluyorum. iclal aydın’la, haşmet babaoğlu’yla, lerzan mutlu’yla, gülben ergen’le girdiği polemiğin; o’nun bence çok önemli birinci cephesini gölgede bıraktığını düşünüyorum ve bu yazılara bir anlam da veremiyorum.

ahmet hakan’ın, islamcı kesimin açmazlarını, yanlışlarını, çelişkilerini ortaya koyduğu yazıları çok çok önemli. bir özeleştiriye kapı açabilse daha da önem kazanacak ama şimdilik bu mümkün görünmüyor. her ideolojik kesim gibi islamcı kesim de, özeleştiri yapmaktan çok, kendisini eleştirene saldırmayı tercih ediyor ve ezber bozan her düşünceye karşı tavır alıyor.

ben, kendi adıma ahmet hakan’ların çoğalmasını istiyorum. sözgelimi, atatürkçülerin de bir ahmet hakan’ı olmalı. atatürk’ü putlaştırdık, donuklaştırdık, zorla sevdirmeye kalktık, bu yanlış demeli. milliyetçilerin de ahmet hakan’ı olmalı. terörist öldürmekle terör bitmez demeli, diyebilmeli. sosyal demokratların da ahmet hakan’ı olmalı. biz, sosyal demokrasiyi değil, militarist-devletçi sistemi savunmuşuz, aklımıza başımıza alalım, yoksa bu millet bizi sittin sene iktidara getirmez demeli. sosyalistlerin de… af edersiniz onlar da ahmet hakan bol. hepsi senden benden daha liberal.

Hüseyin Cem ÇÖL
29 Kasım 2006 - ANKARA

Büyük ve Küçük Yazar Farkı


büyük yazar ile küçük yazar arasında kanımca şu fark vardır: büyük yazarların kişileri (kahramanları) saydam değildir, karışıktır; kolay kategorize edilemez, derinliklidir. küçük yazarlar ise kişileri kabaca iki sınıfa ayırır ve eserini bu iki zıt kutup arasındaki didişme üzerine inşa eder. büyük yazar, ele aldığı kişiyi eserin başından sonuna kadar anlamaya, analiz etmeye, deşmeye çabalar; küçük yazar ise kişisini pek sathi ele alır, belli klişelere oturtarak daha kolaycı bir yol benimser. büyük yazar, öğrenci edalıdır, dikte edilecek doğruları yoktur, okurla birlikte bir şeyleri anlamaya, öğrenmeye heveslidir. küçük yazar ise öğretmen edalıdır, her şeyin doğrusunu bildiğini ve –daha da kötüsü- sadece kendisinin bildiğini sanır, bu yüzden eseri, dünya görüşünü (ideolojisi, dini vs.) tebliğ eden bir araçtan farksızdır.

(ha unutmadan “bütün genellemeler yanlıştır” aforizmasını herkesçe görülecek bir yere not etmek de elzemdir şüphesiz.)

Hüseyin Cem ÇÖL
23 Ağustos 2006 - ANKARA 

İkindi Namazının Sünneti


görmesem de pekala olur seni. görüşmesek... konuşmasak… öyle ya ne eksilir ki hayatımdan? hiç. okumasam yazdıklarını. birikimine, biriktirdiklerine tanık olmasam… bilmesem yaptıklarını… acılarını öğrenmesem, hayallerini, takıntılarını, açmazlarını, tuhaflıklarını… zararım ne olur ki? hiç. takip etmesem seni… nerdesin, ne yapmaktasın, ne okumaktasın, ne yazmaktasın, ne dinlemektesin, ne düşünmektesin bilmesem, bildirmesen. ne değişir hayatımda? hiç.

ama olmuyor. görüşmesek de, konuşmasak da, yazışmasak da; sen hep aklımdasın işte. hep, “nasipse yarın” diye kandırarak kendimi.

ne unutulan, ne unutulmak istenilen, ne de kavuşulabilen.

Hüseyin Cem ÇÖL
8 Eylül 2006 - ANKARA