28 Mart 2014 Cuma

İlk


"Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur."

Mustafa Kemal ATATÜRK (1933)

24 Mart 2014 Pazartesi

İstitrat


Geçtiğimiz hafta, biri büyük (400 sayfa) dördü küçük hacimli (ortalama 70’er sayfa) beş İlhan Arsel kitabı okudum. İlhan Arsel’in tarzı, bir yazdığını defalarca tekrar etmeye dayandığı için, yığınla ders yüküyle cebelleşmeme rağmen kitaplarını okurken pek zorlanmadım. Okuduklarıma dair buraya yazılacak, üzerinde düşünülecek pek çok husus var aslında fakat birini yazmakla yetineceğim. O da şu: Anladığım kadarıyla İlhan Arsel, muhaliflerinin düşündüğünün aksine Tanrı’ya inanıyor. Fakat inandığı Tanrı, kitaplı dinlerin takdim ettiği Tanrı değil. Sevgiyi, bilgiyi, aklı önceleyen bir Tanrı. İnsanları sınamayan, sınamadığı için de korkulması gerekmeyen, cezalandırmayan bir Tanrı. 

Deizmin Tanrısı.

Hüseyin Cem ÇÖL
24 Mart 2014 – H 309

16 Mart 2014 Pazar

Hep Böyle Kalsın


Kayda geçsin diye yazıyorum. Bitmekte olan şu Pazar, Nazım Hikmet’e dört duvar arasında yaşama sevinci veren Pazar’ın ikiz kardeşi olmalı.  

Dingin, barış dolu ve iç ferahlatıcı.

Sanki “hücrelerin yenilensin” diye yaratılmış bir Pazar.

Taammüden mutluluk.

Hüseyin Cem ÇÖL
16 Mart 2014 – Pelitli

13 Mart 2014 Perşembe

8 Mart 2014 Cumartesi

Atlar Hazır


Epeydir yeni bir yazısına ya da kitabına rastlamıyorum. Şimdi nerdedir, ne yapıyordur bilemem. İlk gençliğimde sıklıkla ve beğeniyle okuduğum, daha da önemlisi içtenlikle sevdiğim bir köşe yazarı vardı: Gürbüz AZAK… Lafı uzatmadan, okuru sıkmadan diyeceğini deyiveren temiz bir üslup sahibiydi. Hatırladığım kadarıyla aynı zamanda ressamdı da. Zaten köşe yazıları da, özene bezene uğraşılmış tablolar gibi zarif ve sıcacıktı. Köşe yazılarından başka birkaç kitabını da okumuştum. O birkaç kitap şimdi kitaplığımın kimbilir hangi köşesinde gamsız sıralanmışlardır? İşte onlardan biri “Atlar Hazır mı?” idi. Seçme köşe yazılarının derlenmesiyle teşekkül eden bir kitaptı bu. Kitaba adını veren yazı, muhafazakar dünya görüşünün hayata ve topluma hakim olması için gerekli şartları mı izah ediyordu? Öyleydi sanırım. Hafızamda nasılsa bir diyalog yer etmiş. Bu diyalog, o yazıda mı geçiyordu yoksa başka yerde mi okudum bilmiyorum. Diyalog şu: Gürbüz Azak, “Atlar hazır mı?” kitabını imzalarken, bir genç yanına yaklaşıyor ve “Atlar hazır mı ağabey?” diye soruyor. Gürbüz Azak, başını kaldırıp gence bakıyor: “Yiğitler hazır mı?” diye soruyor. Ne anlıyorum bu hafızamda yer etmiş hayali diyalogdan? Şunu: Büyük hedeflere ulaşmak için harekete geçmek lazım. Harekete geçmek için ise “binilecek at” ve “ata binecek yiğit” lazım. Hangisi daha öncelikli? İnsan faktörü mü, yoksa maddi şartlar mı? İşin yoksa tartış dur.

Bu kadar lafı şunu demek için yazmaktayım. 16 Mart 2014 Pazar günü saat 10:00’da yapmayı tasarladığımız “Adli Yargı Hakimlik ve Savcılık Deneme Sınavı” soruları hazır. Sizin anlayacağınız atlar hazır.

Acaba yiğitler hazır mı?

Hüseyin Cem ÇÖL
8 Mart 2014 – H 309