23 Şubat 2016 Salı

Sarmalın İçinde


Sana anlatacaklarım var. Aylar önce “yazacağım, bekle”, dedim, yazmadım; ne zaman yazacak diye bekliyorsundur da sen şimdi.

Evimizin kapısı ile caminin kapısı birbirine bakardı. Sokak küçüktü, ben çok daha küçüktüm, o yüzden sokak bana dünya kadar büyük gelirdi. Yaz mevsimi olmalı. Camiye Kuran öğrenmeye gittiğimiz günlerden biri. Hocanın ya da müezzinin yokluğunda, artık kim akıl ettiyse, cümbür cemaat minareye akın ettik. Önce en haylazlar, sonra uydum kalabalığacılar, en son da çekingen ama gruptan ayrı kalmak istemeyen tayfa. Minareye çıkmak, nefes tüketen korku veren bir tecrübeydi. DNA sarmalı misali döne döne şerefeye ulaştık. Şerefeden mahalleye bakınan fazla oyalanmadan aşağı iniyordu, çünkü, şaka değil, minare yıkılmakla yıkılmamak arasında gidip geliyordu. Bir minarenin içinde irili ufaklı yirmi çocuk. Kimisi şerefede, kimisi nefes nefese yukarıya çıkmakta, kimisi aşağı doğru yuvarlanmakta.

Bu anıdan çıkarılacak hisse, elbette “minarelere asansör yapılmalı” değil.  

Hüseyin Cem ÇÖL

H 309 – 23 Şubat 2016