Kombiyi açmadım. Gerek yok. Zaten akşamları uğruyorum eve.
Hatta bazen uğramıyorum bile. Dükkanda, yumuşak kanepenin üzerinde
sabahlıyorum. Hem evden daha iyi. Akşama kadar gelen giden oluyor. Gelen
gidenin sesleri dükkanın içine siniyor, velhasıl insan sıcaklığı hissediliyor
her yanda. Oysa ev. Ev soğuk. İnsan yok. Ben dahil.
Bir haftadır İstanbul’u aramıyordum. Aradım. “Her şey
yolunda, merak etme”, dedi. Her şey yolunda mı? Nasıl her şey yolunda olabilir?
Diyemedim elbette. Susma yoluyla red. Kural olan hep buydu ve istisnası hiç
olmadı. Açık red, kavga demektir. Kavgacı değildik, keşke olsaydık. Kavga,
tutkulu insanların işidir. Tutku olmayınca, tutunamadık da birbirimize.
Varlığımızı birbirimize hissettiremedik, bunun için çaba bile göstermedik.
Kendi kısır dünyamızda, yemek yap, ders anlat, debelendik. Arada çocuklar kaldı
bizi tutan.
Tekli koltuğa yığıldım. Kumanda elimde. Televizyonda bildik
yalanlar arasında gezindim. Sahte mutluluk. Yalan olmasaydı yaşanmazdı.
İnsanoğlunu bugünlere yalanlar getirdi. Gerçeği bilenler de, düzen bozulmasın
diye yalanların devam etmesine göz yumdular. Çünkü insanı hizaya sokan, insanı
dizginleyen yalanlardı. Ya ateş, ya kadın dendi ve isyanın önüne böyle geçildi.
Ben yalanlara, yalan deme cüretini kırk yaşımda gösterebildim. Bedelini yalnızlıkla
ve mutsuzlukla ödedim, ödemekteyim. Aksini yapamazdım, çünkü hiçbir zaman iyi
bir oyuncu olmadım, strateji de bilmem. Gerçi beyni ağzında dobra biri de
sayılmam ama mış gibi yapmak da bana göre değildi. Ne ateş umurumda, ne kadın!
Televizyonu kapatmadım ama sesini kıstım. Yanıbaşımdaki
masada sıra sıra yükselen kitaplar. Okunacak ne kadar az kitap varken, bu kadar
çok kitabımın olması ne tuhaf. Kitapların içindeki gerçek dünyada dolaşmak, ergenliğimde
ve gençliğimde ve otuzlarımda büyüleyiciydi, beni çoğaltan, zenginleştiren tek
uğraşımdı. Oysa şimdi. Şimdi, birkaç sayfanın içinde oyalansam, uykum geliyor.
Her şeyi biliyorum sanki, okumaya ne gerek var? Hem, okudum da ne oldu? İşte
buradayım, tek başına.
Tek başına
Burada
Ne yapıyorum
Ben?
Hüseyin Cem ÇÖL
13 Aralık 2018 - Pelitli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder