31 Mayıs 2019 Cuma

Unutulan Bir



“Kış Uykusu” : Beni Bir Uşağın Gibi, Bir Kölen Gibi Yanına Al…

Hadi, biz de Anton Çehov’un hikayelerinden esinlenelim. Kısır hayatları içinde çıkış yolu bulamayan Çehov kahramanlarına dönüşelim. Hava kapalı olsun. Kapalı havalarda odamızın kapısını kilitleyip, kapalı bir filmin içine kendimizi kapatalım. Kendimizi unutalım. Bir kış uykusuna dalalım. Kötülüklere karşı koymama yolu, sadece Necla’nın değil, bizim de yolumuz olsun. Hatta bu pısırıklığımıza daha cafcaflı laflar da bulalım: Pasif direniş ya da ne bileyim sivil itaatsizlik diyelim, zavallılığımız daha çok prim yapsın.

Hem ne çok “laf” var değil mi? Bir anlam ifade etmeyen. Vicdan gibi, dürüstlük gibi, adalet gibi, hak gibi. Zaten çok iyi biliyoruz, “O” da yok. Korktuğumuz için O’nu var ettik, O’ndan korktuğumuz için, O’na “yok” diyemiyoruz. Burada es verip kahkahayı koyverelim. Nasıl bir korkuysa içimize sinen, hepten silmenin imkanı yok. “O ne var, ne de yok, bilemeyiz ki” diyenler de, “var ama ne yaptığının kendi bile farkında değil, hem bizi kendi halimize bıraktı” diyenler de korkak. Burada koyverdiğimiz kahkahayı tortop edip kıyma makinesinden geçirelim ki, ortada delil kalmasın. Gülünecek an değil, ciddi olalım.

*

Tek hakikat, diz kapaklarıdır.

Hüseyin Cem ÇÖL
5 Mart 2015 - Pelitli 

17 Mayıs 2019 Cuma

Atarlı Rahel



Rahel, yargı dağıtıyor.

Rahel, Tanrıya kafa tutuyor.

Rahel, Tanrıyı hizaya sokuyor.

Rahel, ne bu çocukluk diyor Tanrıya, sen Tanrısın kendine gel. Bırak bu ergen erkek tavırlarını. Büyü artık. Sen de her varlık gibi evril. Yetti senin çocuklukların!

Rahel, yakışır mı sana diyor, sonra ekliyor: Hem, nasıl yakışmaz. Yaşar Usta çık aradan.  

Rahel, Tanrıya sarı kart gösteriyor. Kırık vazonun yanında boynu bükük bekleşen Tanrı suskun.

Rahel, Tanrıya ayar çekiyor. Elmanın koordinatlarını ver, sonra “sakın yeme” de. Kolaysa sen yeme yiğidim.

Rahel, Tanrıyı, Tanrının silahıyla vuruyor. Hani, hep koruyacaktın bizi? Hani, seviyordun bizi? Seven, sevdiğini öldürür mü? (“Hiç öldürmez olur mu Rahel’cim?” Konuşan Oscar Wilde.)

Rahel, bir kadın. Ben de çok kıskandım ama sevgim kıskançlığıma üstün geldi. Sen bir Tanrısın, benim kadar bile olamayacaksan, ortalıkta Tanrıyım diye dolaşma, diyor. İnsan kadar merhametli olmayacaksa bir Tanrı, bi zahmet Tanrıyım diye caka satmasın.

Rahel, bir ana. Tanrıya, Tanrı gibi davran, kendine yakışanı yap, diyor. Yapamıyorsan gözüme görünme, senin Tanrılığını kabul etmiyorum, diyor. Rahel, seni ben var ettim, benim çocuklarıma dokunursan, var ettiğim gibi yok da ederim diyor. Rahel, bir ana, çocukları var. Tanrı, anasız bir çocuk. Seni kim şımarttı böyle? Her aklına eseni yapamazsın. 

Rahel, Tanrının kulağını çekiyor.

Rahel, Tanrıyı şamarlıyor.

Rahel, son çare, uçak moduna giren Tanrıyı ayağının altına alıyor.

Yarattıklarını oyuncak sanan Tanrı, oyuncaklar, oyun kurallarını hiçe sayınca kızıyor, öfkeleniyor. Oysa kuralı en çok çiğneyen, kural kitabının tahrif edilmesine müsaade eden kendisi. Öfkelendi ama beklemediği yerden tokadı yedi. Bir kadın karşısında ezildi. Bir kadın tarafından ezilmek, aşağılanmak hoşuna gidiyor olabilir mi? Madalyonun görünen yüzündeki maço erkek kayboldu, diğer yüzündeki edilgen erkek gün yüzüne çıktı.

*

O gün, orada, Rahel, Tanrıya öldürücü darbeyi vurdu.

Yıllar sonra Niçe selasını okudu.

Hüseyin Cem ÇÖL
17 Mayıs 2019 – Cuma / AKÇAABAT

22 Mart 2019 Cuma

öyle işte.



rize kalesi çay bahçesinde üç kişiyiz. dedim ki bir teklifim var. her birimiz beş dakika konuşalım. ötekiler konuşmayı kesmesin. tepki de vermesinler. sadece dinlesinler. konuşan dilediği gibi dilediği konuda konuşsun. bir onay, alkış, tebrik ya da eleştiri beklemeden konuşsun.

ilk konuşan ben oldum. konuşurken çocuk oldum. hatırladığım ilk anımı anlattım. dört yaşındayım. halamların evinin bahçesinden sokağa bakıyorum. kendimi ensemden görüyorum. o sokağa bakan çocuğu hem dışardan izledim, hem de onun yanında onunla beraber ben de sokağa baktım.

Çok çıplak, çok saf, çok naif, çok sade ve çok gerçek bir duygu yaşadım o an. hücrelerim yenilendi, arındım. 44 yaşımın içinden 4 yaşındaki çocuk çıktı, bana sahip oldu. benim tüm kirimi temizledi. tuhaf bir başkalaşımın içindeyim ve buna tanık olan iki dinleyicim var.

oradan aldım yürüdüm, biraz daha büyüdüm. olay anlatmıyorum, an anlatıyorum. içimde biriken an'lar. ilginç, eğlendirici, çarpıcı yanı olmayan fotoğrafları içimin karanlık odasından çekip çıkarıyorum. iki dinleyenim neye tanık olduklarının farkında değiller. belki biraz şaşkınlar.

belki de alışkınlar bu tuhaflığıma. tepkisizler. onların tepkisizliği benim dilimi daha da çözdü. anlattıkça anlattım. yoruluna kadar anlattım. çocukluk, ilk gençlik, gençlik... birbiriyle kopuk gibi gözüken anlık hatırlamalar çeşnisi. bütünlenince ortaya çıkan ruhumun tuhaflığı.

bıraksalar sabaha kadar orada, rize kalesinde anlatmaya devam eder miydim? ruhumu ortalığa döker miydim? vakit çok geçti, kalkmak zorunda kaldık. gecenin ikisinde bir çorbacıda çorba içtik. eve geldik. bir çay daha. uykum geldi. keşke sabah kadar da beşirli'de adımlasaydık.

6.7.2018'in bende bıraktığı: İnsanın sakınmadan ruhunu soyunacağı dostlarına ihtiyacı var. herkes gizli tanrı rolünü oynadığı bir hayatta, ne yargılayan, ne onaylayan, sadece öz varlığımızı ortaya çıkarmamıza katkıda bulunan gerçek dostlara.

öyle işte.

Hüseyin Cem ÇÖL
22.3.2019 - Pelitli