20 Ocak 2014 Pazartesi

Kate & Cem


Önce MALUM SORU:

Trabzon’da bir üniversitede ırgatlık yaparak geçimini sağlayan Cem, sinema oyuncusu Kate Winslet’e deli gibi aşıktır. Bütün filmlerini defalarca izlemiştir, hatta yatak odasının duvarlarını onun resimleriyle süslemiştir. En büyük hayali ise, Kate Winslet’le evlenmektir. Kate Winslet’in, “Uzungöl’de Aşk Bambaşkadır” filmi için Uzungöl’e geldiğini öğrendiğinde çok mutlu olur ve evlilik hayallerini nihayet gerçekleştireceğini düşünür. Forum’dan, bir yıllık kazancı değerinde, çok pahalı tek taş pırlanta bir yüzük satın alır. Bir taksiye atlayıp Uzungöl’e gider. Yolda giderken, hem filmlerini ezbere bilmesine rağmen ilk defa Kate Winslet’le karşılaşacağı için çok heyecanlıdır, hem de evlilik teklifini alan Kate Winslet’in hemen boynuna sarılacağını, teklifini kabul edeceğini düşünecek kadar tuhaf bir iyimserlik içindedir. Bir iskemlede oturan ve setin hazırlanmasını bekleyen Kate Winslet’i uzaktan görür. Arkadan yaklaşıp hafifçe omzuna dokunur. Kate Winslet şaşkınlıkla ve kızgınlıkla başını çevirir. Cem yere diz çöker, elindeki yüzüğü uzatarak sakin bir sesle “I want to be, sometimes your slave, your master somestimes. Will be my master and slave? I want to be your above the sky, under the land. Will be my land and sky? Will you marry me?” (Yerinde efendin, yerinde kölen olmak istiyorum. Hem efendim, hem kölem olur musun? Üstünde gökyüzü, altında toprak olmak istiyorum. Hem toprağım, hem gökyüzüm olur musun? Benimle evlenir misin?) diye sorar. Çekimler bir türlü istediği gibi gitmediği için canı hayli sıkkın olan Kate Winslet’in tepesi, bu beklenmedik teklif karşısında iyice atar. Şiddetle ayağa kalkar ve “What! Who are you? F..k off!…” (Neee! Sen de kimsin be adam? Lanet olsun!…) diye bağırır. Olay yerine gelen güvenlik görevlileri, neye uğradığını şaşıran Cem’i kollarından tutarak zorla set dışına götürürler. Kate Winslet’ten hiç böyle bir tepki beklemeyen Cem, hayal kırıklığı içinde Trabzon’a geri döner.
  1. Cem, satın aldığı tek taş pırlanta yüzüğe ilişkin satım sözleşmesini olaydan hemen sonra iptal edebilir mi? Neden? (4 PUAN)
  1. İlişkiler konusunda toy ve acemi olduğu açıkça belli olan Cem’e, ne gibi önerilerde bulunurdunuz? (1 PUAN-Puan almak için cümle kurmak yeterlidir.) 
Şimdi de sizin cevaplarınız:


Senin ruhuna Semra Kaynana kaçmış sanki... 

Türk kızları fazla kıskanç, sebebi bu... 

Yine de çok sırıtmayın, gözetmen uyarabilir. 

Bir evlenme sitesinden kopya çektim, nerde ben de o belagat...

Nazım Hikmet, yattığı yerde ters döndü hışmından...

Sen ya sayı saymasını bilmiyorsun
ya da hiç dayak yemedin.
Bir yıllık kazancını bir yüzüğe boca etti adam
sen denemekten zarar gelmez diyorsun.


Kate gibi kuma getireceğim ona, eşim neden kızsın ki!

Anladım. 

Aşk dediğimiz de, platonik olunca güzel zaten. 

Türk kızlarının, dünya kızlarına neden bu denli büyük kin duyduklarını
araştıran bir tez yazmanın vakti geldi de geçiyor diyorum
ve başka bir şey de demiyorum. 

Fakir rolü oynamama gerek yok, fakirim zaten.
Gönül zenginliği bu dünyada kâr etmiyor malum.

Bu maaşla mı? 

Diğer kutucukları da böyle doldursaydın bütünlemeye kalmazdın.
"Şiir karın doyurmaz" diyenler haklıymış.  

Ben değil asıl sen öneriye muhtaçmışsın. Ne diyeceğimi bilemedim. 

Bu fotoğrafı, sebepsiz zenginleşme slaytına ekleyeceğim. 

Kuyu deyince aklıma hep Oğuzhan Akay'ın şiiri gelir:
"İyi bir kuyu diyorlar senin için
/ İçine bağırmak istiyorum." 


Sesli güldüm, kusura bakma. :)

Kendimi "On Derste Kız Tavlama Sanatı"
kitabını okuyan Kemal Sunal gibi hissettim şu an.  




Sen benden daha dertliymişsin anlaşılan. 



İşte bunlar hep Esra Erol. :)

Ah canım ya :) Üzüldüm yeminlen. 


Bir bana "Cem'cim" deyince kedi gibi sırnaşasım geliyor.
Allahtan odada tek başınayım. 

Köylerde bozuldu be ahretlik... :) Nerde eski masumiyet, saflık...
Şimdi ilk söz "evimi üzerime yapacan mı?" olmuş...

Olmayınca olmuyor hakkın var... 


Siz de bu cevapta bir yanık kokusu aldınız mı?


Beklerken ağaç olmayalım da... 





Böyle kuru kuruya öğüt vermek olmaz...
Yüzük parası için stand açacağım, oraya da katkılarını beklerim. 

Kesinlikle. 

Harbi mi lan?

Kasap et derdinde, koyun can...



Seviyorduk, gittik konuştuk, olanlar malum...
Belki de sevip de konuşmamak en doğrusu....

Aşk olmayınca, sınavda zor sorular sorasım geliyor.
Yine vazgeçmemi istiyor musun?

Üstteki resim altı yazısını okudun değil mi?

Ben de onu diyorum da, Cem'e laf anlatmak zor...

Var. Naomi Watts da fena biri değil. 

Sadece lanet okudu. Küfür sayılmaz ki o? 

Var mı? İnsanı boşuna ümitlendirmeyin. 

Ben işte bu yüzden kilo veremiyorum. Sebebimsiniz imansızlar!

Bunun da içine kaynana girmiş. 

Kaldın zaten, tasalanma. (İroni değil gerçek)

Şaka demişsin de, ben gülüyor muyum?
Şimdi sen düşün...


Batuhan ben de severim seni...
Yanlız bu konularda ne kadar tecrübeli olduğunu kız arkadaşın bilmesin sakın.
Tüh lan adını yazdım, hay Allah...



Yok üzülmüyorum, unuttum bile, şu an aklımda Naomi Watts var zaten. 

İyimser de mi olmayah?

Bir an için notu düşünmeyen öğrenci mümkün müdür?

Ben itiraflarımı sınav kağıtlarında yapıyorum.
Böyle daha havalı oluyor...

Bu aşkın simgesi "davul"... Anlaşıldı.

Şu an Uzungöl yaylalarında gezintiye çıkasım var,
ceplerimde bütün mahalledeki çamaşırları asmaya yetecek kadar mandallarla...



O kadar İngilizcem olsa, ırgatlığı bırakır, turist rehberi olurdum... 


Çağırdın da içmedik mi?

Hollywood, Türkiyeli damada çok hazırdı sanki!

Tek deli Cem değilmiş şu yalan dünyada!

"F..k off" lafını yiyince,
pek de hayırlısı olsun diyemiyorsun maalesef...

Bu da kazığı Trabzonlu kızdan yemiş. Ha Kate, ha Fadime! Hepsi aynı bunların...

Ah keşke. 

Ya ararsa?



Bekarken ben de hep merak ederdim "acaba evleneceğim kız şu an ne yapıyor?" diye...


Bu lafa şapka çıkarılır. 


Hüseyin Cem ÇÖL
20 Ocak 2014 - H 309

Gri Serenat


Sakın sen üzerine alma o kapıdaki yazıyı.

Sen gel! Gelirken gel-gitlerini de getir, hırçınlığını da, masumluğunu da, kavgalarını da, kıskançlıklarını da.

Çıkıp geleceğin yok ya, yazı kendini yazdırıyor, sen boşuna bile olsa gel. Hayatın boşluğunu beraber doldurmak için gel. Sabahlara kadar laflamak için, sabahlara kadar kavga etmek için, sabahlara kadar yürek yangınını çoğaltmak için gel.

Gittiğin günden bu yana hayatım düzen içinde. Bu düzen benim gibi aylak ruhlu hayat kaçkınlarına göre değil. Düzenimi yıkmak için, per-perişan olmam için gel.

Gelirken naftalin kokan kelimelerini de getir. Vahapzade'den bir şiir de olsun güvercin avuçlarında. Yanaklarında asılı gamzeni de unutma sakın. Çatlak dudaklarını ıslatmadan gel. Nasıl ayrıldıysak, seni nasıl bıraktıysam, yine öyle gel.

Gelirken gemilerini yakma. İki arada kalmanın, ne o yandan ne bu yandan olmanın tatlı tereddütüyle gel. Bir tereddütün içinde unutalım dünya hengamesini.

Son kavgamız da olsun dudaklarının arasında. Nerde bıraktıysak ruhlarımızı yaralamayı, hiç sektirmeden devam edelim bitmeyen cıngarımıza. Tırnakların acıtırken nazik tenimi, gözlerindeki tutkuya yine tanık olayım. Sen gel, devam etsin savaşımız.

Sen gel, bir de gözlerin gelsin.

Hüseyin Cem ÇÖL
20 Ocak 2014 - Pelitli

18 Ocak 2014 Cumartesi

Cevâb Veremedi


Sağlık olsun, mühim olan özgüven, cesaret 
ve elbette tebessüm! 

Peki ya "sıfır" kaç harfli?

Hüseyin Cem ÇÖL
18 Ocak 2014 - H 309

17 Ocak 2014 Cuma

"Elli Metre Yüksekten İçi Su Dolu Konserve Kutusuna Balıklama Atlamak" : Herşey Aptalca Diye Başladı Soytarı


"Neden ama Isabella?"


Şu yazıyı okuyan üç beş kişinin neşesini kaçırmayı hiç arzu etmem ancak söylemek zorundayım ey kâri, boşa kürek çekiyoruz, batsın bu dünya!

Hüseyin Cem ÇÖL
17 Ocak 2014 - Pelitli 

15 Ocak 2014 Çarşamba

Ona Küçük Notlar Yazın...


Tadımlık niyetine... 







































Dersime gösterdiğiniz ilgiye; tebessüm ettirici, onurlandırıcı ve daha iyisi için şevklendirici "küçük" notlarınıza teşekkür ederim. GAYRETİ ve TEBESSÜMÜ eksik etmeden bir ömür geçirmenize dileğiyle.

Bâki kalan bu kubbede, hoş bir seda bırakabildiysek ne mutlu bize...

Hüseyin Cem ÇÖL
15 Ocak 2015 - H 309

ARZ-I HAL


Ben de günahkar kullarındanım Allahım...
Bir "Kulhuvallahi" bilirim dualardan,
Bir de "Yarabbi şükür" demeyi doyunca,
Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,
Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.
Ben de günahkar kullarındanım Allahım!...

Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!...
Eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun.
Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.
İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini.
Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun.
Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!...

Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!...
Meleklerin sana bunları söylemezler.
Artık, pek yarattığın gibi değil dünya
İnsanlar hem sabuna karıştı, hem suya:
Ne olursun hoşuna gitmediyse eğer,
Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!...

Sana bir şey soracağım, affet, Allahım!...
Beş vakit kızlar doluyor camilerine,
Beyaz yaşmaklı, beyaz tenli masum kızlar...
Benim bir defa görüşte yüreğim sızlar;
Sen tutulmadın mı, içlerinden birine?
Sana bir şey soracağım, affet, Allahım!...

İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!...
Kıt kanaat sere serpe yollar boyunca
Sen, bizim için hala o ezeli sırsın.
Sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın...
Herkesin kederi, gailesi boyunca.
İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!...

Turgut UYAR

13 Ocak 2014 Pazartesi

Şair M. Akif İnan'a Rahmet...



M. Akif İnan (1940-2000)
Ölümler, cenazeler, eksilmeler, varken yok olmalar, geride kalmalar, iyi adamdılar, allah rahmet eylesinler, hastalıklar, acil şifalar, hastaneler, iğneler, ilaçlar, hemşireler, doktorlar, eczaneler, reçeteler, muayeneler, yorgunluklar, bitkinlikler, uykusuzluklar, uyku hapları, yüksek tansiyonlar, açlığa katlanamamalar, yemekler, şekerler, bitmeyen can sıkıntısı, emekler, yetersizlikler, zoraki tebessümler, iyi ki varsınızlar, sizi çok seviyorumlar, umutsuzluklar, gelecek güzel günler, gelecekten ümitsizlikler, bezginlikler, yaşama sevinçleri, gün bu güncüler, ah bir bitseciler, içi gülenler, dışı ağlayanlar, lüzumsuzlar, dürtüklenesiciler, önü kesilesiciler, katlanılanlar, yüzüne bakılasılar, yüzüne tükürülesiler, insanlar, insancıklar, yontulmamışlar, hayvan kalmışlar, fazla yontulmuşlar, derinler, sathiler, isimler, kızlı erkekli ne çok isimler, genç hayatlar, umutlar, hayattan beklentiler, niye ben buradayımcılar, finaller, sınavlar, dersler, bıkkınlıklar, notlar, eğriler, sapmalar, sapanlar, aynı hatalar, aynı sıkıntılar, aynı mutluluklar, değişmeyen değişiklikler, arzular, olmayacak işler, ne ayıp'lar, hız ve haz peşinde yaşanan hayatlar, nissanlar, hyundailer, sis'ler, 25 yıl geriden gelen sürpriz selamlar, küçük mutluluklar, küçük heyecanlar, belkiler, acabalar, yoksalar, hadi canım olur mu öyle şeyler, saçmalamalar, ne adamsın be cem'cimler, biten ve yiten idealler, tek başına kalmalar...

Habercisiydiler bir çözülüşün...    

Hüseyin Cem ÇÖL
13 Ocak 2014 - Pelitli

Ahmet Hakan Coşkun


bazen ahmet hakan’ı türkiye’de seven tek kişinin ben olduğumu düşünüyorum. şimdiye dek, bir dostum dışında, ne gazetelerde, ne de özel sohbetlerimde, ahmet hakan hakkında olumlu bir laf edene rastlamadım.

evvela, içinden çıktığı kesim (artık bu kesime ne isim vermeli bilemem, islamcı, muhafazakar, dinci, sağcı vs.), ahmet hakan’ı sevmiyor ve bir açığını yakaladıklarında deli danalar gibi seğirtip cümle aleme ifşa etmek için çabalıyor. yeni şafak, vakit gazeteleri bu işin öncüsü görünümünde.
şu an içinde yer aldığı kesim (hürriyet gazetesinin temsil ettiği zihniyet) de, ahmet hakan’ı kabullenmiş, bağrına basmış değil. her an dışarı atılabilir bir ur gibi değerlendirilmekte. ciddiye alınıyor ama ciddiye alınmıyor gibi yapılıyor, görmezden geliniyor. “istenmeyen ve her an gitmesi beklenen misafir” gibi.

ahmet hakan, “arada kalmış” bir isim. “arada kalmak” sözünü, ne yapacağını bilememek, hangi tarafa geçeceğini bilememek anlamında kullanmıyorum. ahmet hakan, bilinçli olarak “arada kalmış” bir görüntü çiziyor. bu görüntüyü önemsiyorum. çünkü ben de, sonuç itibariyle “arada kalmış” bir insanım. ahmet hakan’ı sevmemin altında, bu özdeşliğin payı büyüktür.

ahmet hakan’ın yaşadığı dönüşümü çok önemsiyorum. belki çok abartılı bir teşbih olacak ama, türkiye’nin 150 yıllık çağdaşlaşma serüveninin, tüm iyi ve kötü yanlarıyla, sancılarıyla, başarılarıyla, aksaklıklarıyla; ahmet hakan’ın yaşadığı dönüşüme denk düştüğünü gözlemliyorum. bu anlamda ahmet hakan’ın şahsında türkiye’yi izliyorum.

bugün köşe yazarı ahmet hakan’ın iki cephesi var. birincisi, içinde çıktığı kesimi şiddetle eleştiren aydınlık bir vicdan. ikincisi, magazine batmış bir polemikçi. ahmet hakan’ın birinci cephesini ne kadar önemsiyorsam, ikinci cephesini de o kadar gereksiz buluyorum. iclal aydın’la, haşmet babaoğlu’yla, lerzan mutlu’yla, gülben ergen’le girdiği polemiğin; o’nun bence çok önemli birinci cephesini gölgede bıraktığını düşünüyorum ve bu yazılara bir anlam da veremiyorum.

ahmet hakan’ın, islamcı kesimin açmazlarını, yanlışlarını, çelişkilerini ortaya koyduğu yazıları çok çok önemli. bir özeleştiriye kapı açabilse daha da önem kazanacak ama şimdilik bu mümkün görünmüyor. her ideolojik kesim gibi islamcı kesim de, özeleştiri yapmaktan çok, kendisini eleştirene saldırmayı tercih ediyor ve ezber bozan her düşünceye karşı tavır alıyor.

ben, kendi adıma ahmet hakan’ların çoğalmasını istiyorum. sözgelimi, atatürkçülerin de bir ahmet hakan’ı olmalı. atatürk’ü putlaştırdık, donuklaştırdık, zorla sevdirmeye kalktık, bu yanlış demeli. milliyetçilerin de ahmet hakan’ı olmalı. terörist öldürmekle terör bitmez demeli, diyebilmeli. sosyal demokratların da ahmet hakan’ı olmalı. biz, sosyal demokrasiyi değil, militarist-devletçi sistemi savunmuşuz, aklımıza başımıza alalım, yoksa bu millet bizi sittin sene iktidara getirmez demeli. sosyalistlerin de… af edersiniz onlar da ahmet hakan bol. hepsi senden benden daha liberal.

Hüseyin Cem ÇÖL
29 Kasım 2006 - ANKARA