17 Şubat 2013 Pazar

Arafe



Epeydir burayı boş bırakmışım. Oysa yazılacak, üzerinde yorum yapılacak ne çok şey vardı. Trabzon Devlet Tiyatrosunda izlenen oyunlar (Trabzon’da tiyatro olmasa bu şehri sever miydim?), satın alınan ve pek azı okunan birkaç kitap (Malcolm X’e dair bilmediğim ne kaldı?), umutla başlayan tatsız biten bir Erzincan yolculuğu (can Erzincan iken hüsran Erzincan), özel hukukun tüm koridorlarında hızla dolaşıyor olmanın yorgunluğu (ve mutluluğu), doktora yapıyor ya da yapamıyor olmanın verdiği hiç’lik duygusu (GG’ye teşekkürlerimle), bahar ve güz arasında (benim gibi) kararsız bir Trabzon, kalabalıklaşan (ve kalabalıklaştıkça sevimliliğini, sıcaklığını kaybeden, mekanikleşen) bir ortam… Hiçbirini yazamadım, çünkü yazmak biraz da “kendini ele vermektir”. Muhatabın olsun ya da olmasın, yazmışsan, yazı senden çıkmışsa, artık anılarının, duygularının, düşüncelerinin, korkularının, mutluluklarının, kızgınlıklarının tek hakimi sen değilsin; başkalarının gözü, kulağı, aklı da artık senin hayatının içinde. Bu kadar “ortada” olmak, evet korkutucu.

Yine de yazmak lazım. Hem de, 140 vuruşun cazibesine kapılmadan, uzun uzun yazmak lazım. Kelimelerin arasında başka bir dünya inşa etmek için ya da ne bileyim içimizdeki saf, bozulmamış öteki benliğimizin nefes alması için. Ortada olmak korkutucu da olsa yazmaya devam.   

Yarın yeni bir gün başlıyor. Haziran’a kadar sürecek tatlı bir yorgunluğun arafesindeyim. Yine haftanın her günü dolu, hatta kısmen hafta sonları bile. Pazartesi BORÇLAR, Salı ROMA, Çarşamba İCRA-İFLAS, Perşembe ve Cuma TİCARET. Haftada 12 defa sahne almak demektir bu.

Burada can alıcı soru şu: Tamam bu kadar derse giriyoruz da öğrencilere ne öğretiyoruz? Suya yazı yazdığımı düşünecek kadar karamsar değilim, elbet o kadar ter, o kadar gayret boşa değildir fakat dersler nasıl geçerse geçsin hep bir eksiklik duygusu bu işi yaptığım sürece hiç yakamdan düşmeyecek.

Ama şundan eminim: Bu kadar derse girmekle öğrenciyi bilmem de ben çok şey öğreniyorum. İlkgençliğimin Sivas’ta yayınlanan edebiyat dergilerinde – hassaten Kızılırmak’ta- şiirlerini okuduğum hatta şiir defterlerime özene bezene şiirlerini yazdığım akademisyen Metin Boşnak, geçenlerde öyle bir tweet attı ki, taşı gediğine koydu:

Her yeni öğrenci nesli kendince bir şeyler öğretir hocaya. İlk nesille son nesil öğrenciler arasında sadece hoca evrilir bazen. :)

Allah bana kolaylık versin vesselam.

Hüseyin Cem ÇÖL
17 Şubat 2013 – Pelitli 

Hiç yorum yok: