29 Ocak 2014 Çarşamba

İşbu Bab, Trabzon Ustalarının İş Ahlakını Ayan Beyan Eder


Yaptığınız iş, geçiminizi sağladığınız meslek; ister istemez hayatınızın tüm yönlerine tesir eder. İş dışındaki hayatınız, ailenizle, arkadaşlarınızla birlikte olduğunuz anlar, hatta kendi başınıza kaldığınız anlar "iş" hayatınızın gölgesi altındadır. O yüzden aslında tek ahlak vardır, o da iş yapma ahlakıdır. İş ahlakı yerinde birinin, iş dışındaki özel hayatında ahlaksız olması imkansızdır. Çünkü ahlak, insanın kendisini toplum yaşamında uymakla zorunlu hissettiği erdemli davranışlar topluluğudur. Bu yüzden, bir insanın ahlaklı olup olmadığı, hayatın içinde, geçim derdindeyken belli olur; iş hayatında ahlaklı olmayanın özel hayatında ahlaklı olduğunu söylemek mümkün değildir.

El becerim olmadığı için; elektrik, su, banyo, mutfak işleri için eve sık sık "usta" çağırmak icap eder. Değişik vilayetlerde hayatım geçti; değişik hayatları, değişik insanları, dolayısıyla değişik "ustaları" tanıma imkanı elde ettim. Trabzon'a taşınmazdan önce, esefle söylüyorum ki, tanıma şerefine ulaştığım ustalara ilişkin kanaatim pek müsbet değildi. Trabzon'daki ustaları tanıyınca, kanaatim iki katı hızla ve 360 derece değişti. Bir fark olacağını beklemiyor değildim ama bu kadar fark olacağını hiç ummuyordum. Bu farkı anlatmak kolay değil, fakat hiç değilse bir deneyeyim, arif olan benim becerip diyemediğimi de elbet anlayacaktır.

Trabzon'da işimi gördürmek için telefon açtığım ya da dükkanına gittiğim her ustanın öncelikle müşteriyle nazikçe konuştuğuna tanık oldum. Bu benim için büyük sürprizdi gerçekten. Daha başka yerlerde usta-müşteri ilişkisi böyle değildir. Ustalar, Allah günah yazmasın, yarı tanrı gibidirler. Senin beceremediğin o "işi" sadece onlar biliyor ya, senin o işteki bilgisizliğini ya da tecrübesizliğini o ilk görüşmede ve işi yaparken acımasızca kullanırlar. Onlar senin parana muhtaç değil, sen onların ustalığına muhtaçsındır. Bu algı yüzünden, ustalar müşterilerle konuşurken kabalaşırlar hatta edepsizleşirler. Yukarıda Allah var, yalan olmasın, ben Trabzon'da hiçbir ustanın müşteriye böyle KABA davrandığına tanık olmadım. Üzerine basa çıka söyleyebilirim ki; telefonda müşteriyle nasıl konuşulması gerektiği konusunda Trabzon ustaları, Türkiye'deki, hatta Ortadoğu ve Balkanlardaki tüm ustalara ders verecek birikime ve yeterliliğe sahiptir.

Ustanın ahlakı işini yaparken ortaya çıkar. İşini tam yapanın ahlakı tam, eksik yapanın ahlakı eksiktir; bu kadar basit. Trabzonlu ustalar, işini tam yapar. İşini tam yapmak öncelikle söz verilen günde işini yapmakla başlar. Trabzonlu ustalar, söz verdikleri günde, söz verdikleri saatte işlerinin başındadırlar. Eğer bir aksilik olmuş da, söz verdikleri saatte işlerinin başında değillerse, size telefon açarlar, neden gelemediklerini söylerler ve içtenlikle özür dilerler. Başka yerlerde asla böyle olmaz. Evde ağaç olursunuz beklemekten. Sizin beklemeniz adamların umurunda olmaz. Geç geldiklerinde ya da hiç gelmediklerinde ne özür dilerler, ne de gecikmelerinin sebebini söyleme zahmetine katlanırlar. Yarı tanrılar özür dilemez, af beklemez. İnsanlardır af bekleyen.

Trabzon ustaları işlerini öylesine tam yaparlar ki, eserleri evladiyeliktir. Çünkü sağlam iş yaparlar. İş sağlam olunca; bozulma, akma, kokma pek olmaz. Oldu diyelim, sebebi elbette müşterinin hatalı kullanımıdır. Siz, ezile büzüle telefon açıp, ustadan yaptığı işte bazı sorunlar çıktığını söylediğinizde, büyük bir erdemlilik göstererek hatayı sizde değil kendilerinde ararlar, hatta özür bile dilerler ve hiç geciktirmeden evinize gelip bozulan, akan, kokan yeri tamir ederler. Böylesine erdemli davranışlar karşısında mahçup olursunuz, emeğin yüceliğine ve insanlığın ölmediğine tanık olursunuz, geleceğe daha umutlu bakarsınız. Başka yerlerde inanın böyle olmaz. Diyelim ki, banyoya duşakabin yaptırdınız. Diyelim ki, bir süre sonra duşakabinin altından zemine su sızdığını fark ettiniz. Hemen telefon açarsınız işi yaptırdığınız adama. Durumu nezaketle anlatırsınız. Karşınızdaki insan kılığındaki yontulmamış ayı, kendi hatasını kabul etmez, üstüne sizle ters ters konuşur, bozuk yaptığı işi tamir etmek istemez, sizi oyalar, en sonunda ucu açık bir tarih vererek tamir edeceklerini söyler ve sizi başından savar. Bir süre beklersiniz, ayının sözünde duracağına ve gerçekten tamir için eve geleceğine içtenlikle ve safiyetle inanırsınız. İnsanlıktan ümidini kesmeyen her insan saf'tır ve verilen sözün tutulacağını düşünür çünkü. Elbette gelen giden, arayan soran olmaz. Artık dayanamayıp bir daha ararsınız, yine aynı teraneler... Her telefon konuşmasından sonra, boş odanın duvarlarına dönüp yakası açılmadık küfürler edersiniz, ustanın gelmişi ve geçmişi hakkında. Küfür etmek iyidir, insanı ferahlatır fakat bunun banyoya faydası olmaz, zira duşakabin su sızdırmaya devam etmektedir.

İşini tam ve doğru yapan, bu arada iş yaptığı kişilerle medeni bir iletişim kurabilen her "usta", aslında geleceğe güvenle ve umutla bakmamıza yol açar. Trabzon ustaları, işte tam da böyledir. AHLAKSIZ değildirler. "Müşteri memnuniyeti" gibi modern, "kul hakkı" gibi geleneksel değerlere azami önem verirler. Onlar iş yaparken, alınterinin güzelliğine ve emeğin kutsallığına bir kez daha tanık olursunuz. Hülasa, Trabzon ustaları, işlerinin ehli olmalarıyla, iş ahlaklarıyla, bilhassa müşterilerle kurdukları yapıcı ve olağanüstü iletişimle, tüm Türkiye'nin örnek alması gereken nadide şahsiyetlerdir.

***

Ne içtim lan bu gece ben!

Hüseyin Cem ÇÖL
29 Ocak 2014 - Pelitli

26 Ocak 2014 Pazar

Güz Dönemi Anketine Katılanlar Hakkında Değerlendirmeler



Yukarıdaki grafik, GÜZ döneminde derslerine girdiğim toplam 1091 öğrencinin “ders sorumlusu” hakkındaki görüşlerinin dağılımını göstermektedir. İşbu yazıda, ankete katılanlar hakkında “bayıra karşı yatır beni, tırmala beni, kaşı beni” tadında objektif, bilimsel ve işe yaramaz değerlendirmeler yapılacaktır. Kasmadan okuyunuz.

Çok İyi (635) : Allah ne muradınız varsa versin! Allah tuttuğunuzu altın etsin! Allah sizi sevdiğinize kavuştursun! Mezun olduğunuzda bol kazançlı işler, anlayışlı ve fedakâr eşler, gürbüz ve sağlıklı çocuklar nasip etsin! Yüzünüzden tebessüm, cebinizden nakit eksik olmasın! Allah çokluğunuzu artırsın! Çok iyi olduğum ya da olacağım yok da, Allah, bana da hiç değilse çok iyi olmak için çabalamaktan geri kalmamayı nasip etsin!

İyi (253) : Ben de sizinle aynı kanaatteyim ve kendimi “iyi” biri diye biliyorum. Şu beş grup içinde en çok sizin niceliğinize önem ve değer verdiğim doğrudur.  

Orta (142) : Çok sıkıcısınız. Ne duama layıksınız, ne de bedduama. Size bu kadar hakaret yeter!

Kötü (27) : Asıl siz kötüsünüz. Ayrıca tembelsiniz, çok da cahilsiniz. Bana kötü diyerek, muhtemelen dersimde gösterdiğiniz başarısızlığı kamufle etmeye, böylece beceriksizliğinizi örtbas etmeye çalışıyorsunuz. Bir daha yazayım, kötü olan ben değil sizsiniz. Leş gibi koktuğunuzdan hiç bahsetmeyişim, nezaketimdendir.

Çok Kötü (34) : Kötü diyenleri bile bir yerde anlarım da çok kötü ne ayak uşaklar! Ben istesem bile çok kötü olamam. Banyoda yıkanırken sularınız, tuvaletteyken elektrikleriniz, facede biri sizi beğenmişken internetiniz kesilir, inşallah. Mışlı Melek Abla kıvamında hiç susmayan bir eş sahibi olun ve bol bol yırmıhlaşın! İş görüşmesine girerken heyecandan fermuarınızı açık unutun!  Mülakat sırasında sümüğünüz aksın! Kız arkadaşınızla buluşacağınız gün alnınızın tam ortasında kocaman bir sivilce çıksın! Allah, sizi bildiği gibi yapsın!

İşbu makale, “anket sonuçlarının değerlendirildiğine inanmıyorum” diyen öğrencilere kapak olsun!

NOT: Bu makale kısmen veya tamamen, kaynağı gösterilmek şartıyla tekrar yayınlanabilir, çoğaltılabilir, dağıtılabilir. Makalenin kaynağı şu şekilde gösterilmelidir: Hüseyin Cem ÇÖL, “Güz Dönemi Anketine Katılanlar Hakkında Değerlendirmeler”, http://hukukderslerim.blogspot.com (Konuluş Tarihi: 26 Ocak 2014, puslu bir Trabzon akşamüzeri).

Hüseyin Cem ÇÖL
26 Ocak 2014 - Pelitli

25 Ocak 2014 Cumartesi

“Nur” : Hadi Arayalım, Belki Buluruz…
















Hayat; içimizdeki iyiyi ortaya çıkarma, içimizdeki iyinin içinde kaybolma ve böylece içimizdeki kötüye hakim olma çabası. Bu çabanın içinde evvela iyi’nin (ve kötü’nün) ne olduğunun arayışı gizli. Çünkü iyi ve kötü içiçedir ve aslında bütün uğraş iyiyi kötüden ayırdetmekten ibarettir. O yüzden hayatın ana rengi gridir.

Mustafa Kutlu işte bu çabanın ve arayışın en sade, en yalın, en süssüz ve en samimi tanıklarından. Biz de onun tanıklığına tanıklık ediyoruz her çıkan eserini bir oturuşta hatmederek. Karda temiz izler bırakanları takip etmekten başka bir iş gelmiyor elimizden.

Daha çok güz başında, bazen de yaz ortasında görmeye alıştığımız Mustafa Kutlu, bu kez sevenlerini şaşırtarak kışın ortasında çıkageldi “Nur”la. Nur, evvela saf bir karakter ve dolayısıyla arayışında samimi. Etraf, bu arayışı kendi iktidarlarına ve menfaatlerine alet etmek isteyen sırtlanlarla çevrili: Siyasi partiler, cemaatler, yayınevleri, şirketler, önderler, şeyhler, tarikatlar, kitaplar, en çok da kitaplar… Onlara dokunmadan yolda yürümek mümkün değil. Her dokunuş menzile ulaşmaya çabalarken ruhta bir yara açıyor. Ve bu yolculukta en çok yara alanlar, en saf ve samimi olanlar. Fakat elden ne gelir, yaralanmak da, yolun ve yolculuğun olmazsa olmaz bir parçası.

“Nur”u okurken, kendimi fazlasıyla Yeşilçam kokan bir havayı koklarken bulduğumu da inkar edemem. İnsanların iyi ve kötü diye ikiye ayrıldığı, naif bir zaman diliminde geçiyor hikaye. 2014 olmadığı kesin. Belki seksenler, muhtemelen yetmişler… Henüz tüketim çılgınlığının insanları esir almadığı ve en önemlisi iktidarda değil muhalefette olunan dönemler… Galiba iktidara gelmek, arayış çabasını da baltaladı bu kesimde. İktidar hep ana hedef olarak sunulunca, aranılan bulundu sanıldı ve çaba da bitti.

Bu bahsi uzatmak mümkün. Fakat ben, aklıma gelen her şeyi yazacak kadar cesur biri değilim.

Hüseyin Cem ÇÖL
25 Ocak 2014 – H 309

23 Ocak 2014 Perşembe

Kayda Geçsin Lütfen


Bir O var. O'ndan başkası hep soru işareti. 

Bütün bildiğim bundan ibarettir. 

Arz ederim.


Hüseyin Cem ÇÖL
23 Ocak 2014 - Pelitli

22 Ocak 2014 Çarşamba

"Beni Asla Bırakma" : Birileri Ölüyor, Başka Birileri Daha Çok ve Daha İyi Yaşasın Diye



İnsanlığa dair son ümidiniz de kaybolsun istiyorsanız, yüzünüze zaten güçbela ve nadir anlarda hakim olan tebessüm topyekün silinsin ve abus bir çehreyle kalan günlerinizi geçirin istiyorsanız, insanın insana kulluğuna tanık olup içiniz nefretle dolsun istiyorsanız, gelecek güzel günlere dair beslediğiniz tüm güzel hayallerin üzerine kalın bir çizgi çekmek istiyorsanız, egemenlerin ruhsuzluğu ve kibri ta derinden içinizi yaksın ve bu dünya batsın istiyorsanız, tüm bu olanları her neredeyse sessiz sedasız "izleyen" Tanrının varlığından şüpheye düşmek istiyorsanız,

benim gibi yapın

ve

gecenin yarısı bu filmi izleyin.

Pişman olacaksınız.

Hüseyin Cem ÇÖL
22 Ocak 2014 - Pelitli

20 Ocak 2014 Pazartesi

Kate & Cem


Önce MALUM SORU:

Trabzon’da bir üniversitede ırgatlık yaparak geçimini sağlayan Cem, sinema oyuncusu Kate Winslet’e deli gibi aşıktır. Bütün filmlerini defalarca izlemiştir, hatta yatak odasının duvarlarını onun resimleriyle süslemiştir. En büyük hayali ise, Kate Winslet’le evlenmektir. Kate Winslet’in, “Uzungöl’de Aşk Bambaşkadır” filmi için Uzungöl’e geldiğini öğrendiğinde çok mutlu olur ve evlilik hayallerini nihayet gerçekleştireceğini düşünür. Forum’dan, bir yıllık kazancı değerinde, çok pahalı tek taş pırlanta bir yüzük satın alır. Bir taksiye atlayıp Uzungöl’e gider. Yolda giderken, hem filmlerini ezbere bilmesine rağmen ilk defa Kate Winslet’le karşılaşacağı için çok heyecanlıdır, hem de evlilik teklifini alan Kate Winslet’in hemen boynuna sarılacağını, teklifini kabul edeceğini düşünecek kadar tuhaf bir iyimserlik içindedir. Bir iskemlede oturan ve setin hazırlanmasını bekleyen Kate Winslet’i uzaktan görür. Arkadan yaklaşıp hafifçe omzuna dokunur. Kate Winslet şaşkınlıkla ve kızgınlıkla başını çevirir. Cem yere diz çöker, elindeki yüzüğü uzatarak sakin bir sesle “I want to be, sometimes your slave, your master somestimes. Will be my master and slave? I want to be your above the sky, under the land. Will be my land and sky? Will you marry me?” (Yerinde efendin, yerinde kölen olmak istiyorum. Hem efendim, hem kölem olur musun? Üstünde gökyüzü, altında toprak olmak istiyorum. Hem toprağım, hem gökyüzüm olur musun? Benimle evlenir misin?) diye sorar. Çekimler bir türlü istediği gibi gitmediği için canı hayli sıkkın olan Kate Winslet’in tepesi, bu beklenmedik teklif karşısında iyice atar. Şiddetle ayağa kalkar ve “What! Who are you? F..k off!…” (Neee! Sen de kimsin be adam? Lanet olsun!…) diye bağırır. Olay yerine gelen güvenlik görevlileri, neye uğradığını şaşıran Cem’i kollarından tutarak zorla set dışına götürürler. Kate Winslet’ten hiç böyle bir tepki beklemeyen Cem, hayal kırıklığı içinde Trabzon’a geri döner.
  1. Cem, satın aldığı tek taş pırlanta yüzüğe ilişkin satım sözleşmesini olaydan hemen sonra iptal edebilir mi? Neden? (4 PUAN)
  1. İlişkiler konusunda toy ve acemi olduğu açıkça belli olan Cem’e, ne gibi önerilerde bulunurdunuz? (1 PUAN-Puan almak için cümle kurmak yeterlidir.) 
Şimdi de sizin cevaplarınız:


Senin ruhuna Semra Kaynana kaçmış sanki... 

Türk kızları fazla kıskanç, sebebi bu... 

Yine de çok sırıtmayın, gözetmen uyarabilir. 

Bir evlenme sitesinden kopya çektim, nerde ben de o belagat...

Nazım Hikmet, yattığı yerde ters döndü hışmından...

Sen ya sayı saymasını bilmiyorsun
ya da hiç dayak yemedin.
Bir yıllık kazancını bir yüzüğe boca etti adam
sen denemekten zarar gelmez diyorsun.


Kate gibi kuma getireceğim ona, eşim neden kızsın ki!

Anladım. 

Aşk dediğimiz de, platonik olunca güzel zaten. 

Türk kızlarının, dünya kızlarına neden bu denli büyük kin duyduklarını
araştıran bir tez yazmanın vakti geldi de geçiyor diyorum
ve başka bir şey de demiyorum. 

Fakir rolü oynamama gerek yok, fakirim zaten.
Gönül zenginliği bu dünyada kâr etmiyor malum.

Bu maaşla mı? 

Diğer kutucukları da böyle doldursaydın bütünlemeye kalmazdın.
"Şiir karın doyurmaz" diyenler haklıymış.  

Ben değil asıl sen öneriye muhtaçmışsın. Ne diyeceğimi bilemedim. 

Bu fotoğrafı, sebepsiz zenginleşme slaytına ekleyeceğim. 

Kuyu deyince aklıma hep Oğuzhan Akay'ın şiiri gelir:
"İyi bir kuyu diyorlar senin için
/ İçine bağırmak istiyorum." 


Sesli güldüm, kusura bakma. :)

Kendimi "On Derste Kız Tavlama Sanatı"
kitabını okuyan Kemal Sunal gibi hissettim şu an.  




Sen benden daha dertliymişsin anlaşılan. 



İşte bunlar hep Esra Erol. :)

Ah canım ya :) Üzüldüm yeminlen. 


Bir bana "Cem'cim" deyince kedi gibi sırnaşasım geliyor.
Allahtan odada tek başınayım. 

Köylerde bozuldu be ahretlik... :) Nerde eski masumiyet, saflık...
Şimdi ilk söz "evimi üzerime yapacan mı?" olmuş...

Olmayınca olmuyor hakkın var... 


Siz de bu cevapta bir yanık kokusu aldınız mı?


Beklerken ağaç olmayalım da... 





Böyle kuru kuruya öğüt vermek olmaz...
Yüzük parası için stand açacağım, oraya da katkılarını beklerim. 

Kesinlikle. 

Harbi mi lan?

Kasap et derdinde, koyun can...



Seviyorduk, gittik konuştuk, olanlar malum...
Belki de sevip de konuşmamak en doğrusu....

Aşk olmayınca, sınavda zor sorular sorasım geliyor.
Yine vazgeçmemi istiyor musun?

Üstteki resim altı yazısını okudun değil mi?

Ben de onu diyorum da, Cem'e laf anlatmak zor...

Var. Naomi Watts da fena biri değil. 

Sadece lanet okudu. Küfür sayılmaz ki o? 

Var mı? İnsanı boşuna ümitlendirmeyin. 

Ben işte bu yüzden kilo veremiyorum. Sebebimsiniz imansızlar!

Bunun da içine kaynana girmiş. 

Kaldın zaten, tasalanma. (İroni değil gerçek)

Şaka demişsin de, ben gülüyor muyum?
Şimdi sen düşün...


Batuhan ben de severim seni...
Yanlız bu konularda ne kadar tecrübeli olduğunu kız arkadaşın bilmesin sakın.
Tüh lan adını yazdım, hay Allah...



Yok üzülmüyorum, unuttum bile, şu an aklımda Naomi Watts var zaten. 

İyimser de mi olmayah?

Bir an için notu düşünmeyen öğrenci mümkün müdür?

Ben itiraflarımı sınav kağıtlarında yapıyorum.
Böyle daha havalı oluyor...

Bu aşkın simgesi "davul"... Anlaşıldı.

Şu an Uzungöl yaylalarında gezintiye çıkasım var,
ceplerimde bütün mahalledeki çamaşırları asmaya yetecek kadar mandallarla...



O kadar İngilizcem olsa, ırgatlığı bırakır, turist rehberi olurdum... 


Çağırdın da içmedik mi?

Hollywood, Türkiyeli damada çok hazırdı sanki!

Tek deli Cem değilmiş şu yalan dünyada!

"F..k off" lafını yiyince,
pek de hayırlısı olsun diyemiyorsun maalesef...

Bu da kazığı Trabzonlu kızdan yemiş. Ha Kate, ha Fadime! Hepsi aynı bunların...

Ah keşke. 

Ya ararsa?



Bekarken ben de hep merak ederdim "acaba evleneceğim kız şu an ne yapıyor?" diye...


Bu lafa şapka çıkarılır. 


Hüseyin Cem ÇÖL
20 Ocak 2014 - H 309