Elvankent-Cebeci arası banliyö
treniyle 45 dakikaydı. Çokluk, dalgın ve yorgun olurdum yol boyunca. Elimde
Allahın emri bir kitap. Biletleri ayraç niyetine kullanmayı işte o bitmez tren yolculuklarında
huy edinmiştim. Her ayraç, hem hayatımın yanılgısı, hem hayatımın anlamı hem de
hayatıma anlam katan yanılgı oldu. Ne okurdum? Ne bulursam… Ve ne çok bulurdum.
Üç kuruşluk maaşımın hatırı sayılır bir kısmı Olgunlar Sokağında, Zafer
Çarşısında, Karanfil Sokakta, Sakarya Caddesinde, Cebeci’de, hatta son yıllarda
Demetevler’de pul oldu gitti... Bir ömür aramakla ve ne mutlu bana hep bulmakla
geçti. Bir ömür kitap eşelemekle geçti. İyi mi ettim? Bir tercih hakkım yoktu
ki iyi mi kötü mü ettim bileyim. Kitapların içine evet isteyerek gömüldüm ama
bu bir tercihin sonucu olmadı ki. Başka bir hayat bilmediğim için kelimelerin
kara kaplı kitaplardaki bitmek bilmez yolculuklarına katılmak zorunda kaldım.
Başka bir hayat bilmiyordum ama sayfalar arasında kendini gizleyen fettan güzeli
keşfetmeyi çok iyi biliyordum. Hayattaki tek hünerim de bu oldu. Eşelenirken kalbime
heyecan veren her kitap, gözüme bakir bir kız gibi göründü yıllar boyunca.
Aceleyle okumam, sıcağı sıcağına kitapla hemhal olmam hep bundandı. Eve kadar
sabredemezdim de, çokluk yolda yarılardım. O kadar maymun iştahlıydım ki, hiçbir
güzelliğe kayıtsız kalamazdım. Şu tarafmış, bu tarafmış diye ayırmazdım
hiçbirini, hepsinin tadını aldım, hepsinin aynı kaynaktan beslendiğini fark
edene kadar. Zaman oldu ben de o kaynağa karıştım. Şu taraf, bu taraf derken
kendimi arafın ortasında nefes nefese koşaradım volta atarken buldum.
Sis, bana mektup yaz.
Hüseyin
Cem ÇÖL
10 Ocak
2014 – H 309
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder