10 Ocak 2014 Cuma

16 Haziran 2008 Günlerden Bir Gün İşte


Elvankent-Cebeci arası banliyö treniyle 45 dakikaydı. Çokluk, dalgın ve yorgun olurdum yol boyunca. Elimde Allahın emri bir kitap. Biletleri ayraç niyetine kullanmayı işte o bitmez tren yolculuklarında huy edinmiştim. Her ayraç, hem hayatımın yanılgısı, hem hayatımın anlamı hem de hayatıma anlam katan yanılgı oldu. Ne okurdum? Ne bulursam… Ve ne çok bulurdum. Üç kuruşluk maaşımın hatırı sayılır bir kısmı Olgunlar Sokağında, Zafer Çarşısında, Karanfil Sokakta, Sakarya Caddesinde, Cebeci’de, hatta son yıllarda Demetevler’de pul oldu gitti... Bir ömür aramakla ve ne mutlu bana hep bulmakla geçti. Bir ömür kitap eşelemekle geçti. İyi mi ettim? Bir tercih hakkım yoktu ki iyi mi kötü mü ettim bileyim. Kitapların içine evet isteyerek gömüldüm ama bu bir tercihin sonucu olmadı ki. Başka bir hayat bilmediğim için kelimelerin kara kaplı kitaplardaki bitmek bilmez yolculuklarına katılmak zorunda kaldım. Başka bir hayat bilmiyordum ama sayfalar arasında kendini gizleyen fettan güzeli keşfetmeyi çok iyi biliyordum. Hayattaki tek hünerim de bu oldu. Eşelenirken kalbime heyecan veren her kitap, gözüme bakir bir kız gibi göründü yıllar boyunca. Aceleyle okumam, sıcağı sıcağına kitapla hemhal olmam hep bundandı. Eve kadar sabredemezdim de, çokluk yolda yarılardım. O kadar maymun iştahlıydım ki, hiçbir güzelliğe kayıtsız kalamazdım. Şu tarafmış, bu tarafmış diye ayırmazdım hiçbirini, hepsinin tadını aldım, hepsinin aynı kaynaktan beslendiğini fark edene kadar. Zaman oldu ben de o kaynağa karıştım. Şu taraf, bu taraf derken kendimi arafın ortasında nefes nefese koşaradım volta atarken buldum.   

Sis, bana mektup yaz.

Hüseyin Cem ÇÖL
10 Ocak 2014 – H 309 

Hiç yorum yok: