"... Öğle vakti Cebeci Kütüphanesine gittim bugün, ders çalışmak için (1). Cemal Gürsel Caddesinden geçerken Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Geleneksel İnek Bayramı'nın yapıldığını gördüm. Fakülte bahçesindeki kızlı erkekli kalabalık bir öğrenci topluluğu müzik eşliğinde dans ediyorlar, mangalda et pişiriyorlar, yağmurda ıslanıyorlar, güya yoğun çalışma temposu içinde geçen bir yılın sonunda mezuniyeti kutluyorlar. Öğrencilerin çoğunun elinde bira şişeleri var. Aslında, Mülkiyelilerin hiç de inek olmadıkları halde "İnek Bayramı" tertiplemelerini anlamıyorum. Asıl inekliği biz hukukçular yapıyoruz ama bayramı onlar kutluyorlar (2). Kütüphanede karşıma ikisi kız, biri erkek, üç kişi oturdu. Kızlar sürekli konuşuyor, erkek ise elindeki kalemi durmadan sallıyordu. Kendimi zorlaya zorlaya Deniz Ticaret Hukuku çalıştım ve tüm güçlüklere rağmen bu dersi bitirmeyi başardım. Saat üç gibi çıktım kütüphaneden. Yağmur yağıyordu Ankara'ya... Islana ıslana eve geldim (3). Oturma odasında günün gazetesine (4) göz atarken, bir kadın kapıyı çaldı, bugün Aşure Günü olmalı ki, bir tabak aşure çorbasını kapıdan içeri uzattı. Evde dört arkadaş (5), bu tatlıyı kaşıklaya kaşıklaya bitirdik."
***
[1] Cebeci Kütüphanesi, Hacettepe’ye inen cadde üzerinde sol taraftaydı. Bir ucunda ise Cebeci Pazarı kurulurdu. Asla ders çalışılacak bir mekan değildi. Ergenlerin fink atma meydanıydı. Oraya niye giderdim/giderdik peki? Bir defa öyle pek sık gitmezdik. Gidersek de yokluktan. Diğer tüm mekanlar (AÜHF Kütüphanesi, Hacettepe, Kocatepe Cami Kütüphanesi, SBF Kütüphanesi vs.) dolu olduğunda, el mecbur oraya yönlenirdik.
[2] Hukukçular, Siyasalcıları hep kıskanmıştır. Çünkü bizim böyle şatafatlı bir bayramımız yoktur. Nokta.
[3] Cebeci Kütüphanesi ile Topraklık’taki Kazan Sokak arası nerden baksan yürüme yarım saat sürer. Esaslı ıslanmış olmalıyım demek ki. Muhtemelen kütüphaneden çıkışta, Pazar girişindeki alt geçitten geçip Cemal Gürsel’e çıkmışımdır. Oraya kadar ıslanmış olamam, çünkü gökyüzü pazarın demir çatısıyla kapalı. Sonra Cemal Gürsel’den hızlı adımlarla Kıbrıs Caddesine yürümüş olmalıyım. Kıbrıs Caddesi az yokuştur ama çok değil. Yokuş yürümeyi de hiç sevmem.
[4] O gazete Yeni Şafak mıydı acaba? Çok yüksek ihtimalle öyle. Yeni Şafak’ın o ilk haline aklı başında, ne dediğini bilen, ağır başlı bir muhalefet kokusu hakimdi. İktidar, hepimizi doymak bilmez kurtlara tebdil etti.
[5] Biz o mekanda dörtten daha çok kişiydik. Ali vardı muhasebeci. Metin vardı, şimdi hakim, İlhami abi vardı, o da hakim. Ahmet vardı, Trabzon Vakfıkebirli. Savcıyken, bir trafik kazası sonucu vefat etti. Sonra ben vardım. Beş oldu. Ara ara bu sayı artardı. O gün aşureye kaşık sallayan hangi dördümüzdük acaba?
Hüseyin Cem ÇÖL
5 Haziran 2014 - H 309
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder