17 Kasım 2014 Pazartesi

İkibinondört Yılında Üç SERBES Atış



ŞUBAT… Hayat ergenlikte başlar ve galiba ergenlikte biter. Gerisi uzatma yıllarıdır, hakem ne zaman keyfi isterse o zaman mezar noktasını gösterir. Ergenlikte yaşadığımız travmalar bitiş düdüğünü beklerken sahada dolandığımız o anlarda, anlıyorsunuz ya, hayat boyu peşimizi bırakmaz. Hayat, ergenlikte yani erkenden kaybedilmiş bir savaştır. Enkazını sevenler, enkazında dişe dokunur bir iz olduğu sanısına kapılanlar, hayatın ilerleyen dilimlerinde, evet anladınız sahada aval aval dolanırken, daha az mutsuz olur. Ama merak etmeyin, öyle ya da böyle herkes ölür.

TEMMUZ… Beşirli Sahilinde, sabahın yedisinde, denizin soluk kesen nahoş kokusu eşliğinde hızlı adımlarla yürüyorum. Sahur yapalı bir-iki saat ancak olmuş fakat oruçlu değilim. Oturmaya yatkın bacaklar hızlı adımları kaldıramıyor, çöküyorum bir banka. Parçalanmış hikayeler arasından hayata dair bir anlam düşürmeye ya da hiç değilse sayfalardan yürüyüş yoluna hatta hırçın denize bir tebessüm vesilesi aktarmaya çabalıyorum. “Karısı bütün evi silip süpürdü, sonra da akşamüstü adamı terk etti” cümlesini okuduğumda üzerime bir hayat yorgunluğu çöküyor, terk eden de, terk edilen de sanki benmişim gibi.

KASIM… Öfke, hayattan muradını alamamışların savunma mekanizmasıdır. Oysa kimse hayatından memnun değildir. Muktedirlerin de rahat olduğu sanılmasın. Belki en çok onlar huzursuz gezinirler TOMA’nın içinde. Belki de imrenilesi insan, ergenliğinde ağır saldırı altında tüm özdenetimini kaybettiği ve artık bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmadığı için, kafalarında deli bir duman halesiyle herkese omuz atanlardır.   

*

“Edebiyatın sonu şizofrenidir” demiş John Utaka. Lütfen biri “Utaka fena yanılıyor, Allah onun belasını versin” desin.  

Hüseyin Cem ÇÖL
17 Kasım 2014 – H 309