30 Ekim 2016 Pazar

Unknown


Beyni ölmüş. Ölmüş beyin. Hastalıklı. Bakışı içe dönük. Bakmıyor da, sanki içine doğru akıyor. Nöronlar arasında bağlantı kopuk. Sensin kopuk. Doğrusu, nöronlar arasında bağlantı olması gerekenden fazla. Trafik hızlı, travma berdevam, asayiş berkemal. Cemcim, yazıyı fırına vermeden önce buraya bir gülücük işareti koy. Travma devam ediyor. İsmini aradın değil mi bu akşam Codex bülteninde? Nöronlar durmuyor. Nörüyon Neron? Yaktın Roma’yı, içtin keyif sigarasını. Oysa yakmak Allah’a özgüdür. Allah var ve yakar. Tanrı yakmaz, çünkü yok. Tanrı’m sen neden yoksun? Keşke olsan. Allah bizi cennetinden kovdu. Bize sen arka çıksan. Ümit Besen dinliyoruz, cehenneme yaklaşıyoruz. Allah bizi yakacak Tanrı’m. Neron da Roma da yaktı ama Roma Hukukuna dokunmadı. Kemerlerimizi bağladık, yine de Elena kanser oldu. Güzel kadınlarda kanser bile güzel duruyor. Elena’nın saçları dökülecek. Dökülen saçlar topak topak. Top dememişken, çocukluğumun mahallesinde en az on tane futbol sahası vardı. Hangisinde maç yapacağımızı şaşırırdık. Şimdi hepsi apartman. Çirkin, hoyrat ve yakışıksız hepsi. Çünkü çocukluğumun üstüne inşa ediliyorlar. Çok saftım ben küçükken. Mandalinadan bir farkımız, aman boşver. Neydi, o kelime? Tamam buldum: “Lenduha”. Evet abartıyorum, yok abartmıyorum. Tezek tarlasının üzerinde yükselen 20 katlı iki blok için “lenduha” denilemez mi? Ayşe Şasa’ya rahmet. Öldü mü ki rahmet okuyorsun? Ne bileyim, ölmüştür herhalde, herkes ölüyor. Tarık Akan da öldü. Tarık Akan gençken, ben çocuktum, Alibaba’da top peşindeydim. Küçük dünyam. Apartman çocuklarını küçümserdik. Bizim ev gecekondudan hallice. Köpeğimiz bile vardı. Adı Altın. Sarı değildi, siyah-beyazdı hatta kirli bir duruşu vardı. İrice. Çatı katında kitap karıştırmayı severdim. Bir de, dur Cem’cim, kendine gel, onu yazma. Pekala, içsesim, vivaforeverım, eli klavye tutan polisim. Ketumiyet, sen ne ulaşılmazsın. Ağzı bıçak açmaz biriyken, ağzı kalabalık biri oldum. Nerde üç-beş genç görsem, başlıyorum anlatmaya. Dayım beni motosikletinin arkasına oturtmuştu da, meydanda tur atmıştı. Dayım öldü. Dayılar hep gençtir ve erken ölür. Köşebaşında duruyor mahallenin delikanlıları. Ellerinde sigara. Dilleri yok. Konuşmak delikanlılığa yakışmaz diye bir yalana sarılmışlar. Doğrusu şu ki, konuşmayı bilmiyorlar. Cehaletlerini, konuşmayarak maskeliyorlar. Hem Necip Fazıl cahil, hem de emin sıfatıyla zilyetten mal iktisap etmenin ne gereği var. İyiniyetli olmak, her kapıyı açan İngiliz anahtarı değil. Yalanlar ayakta tutuyor bizi.

Ben yine uyuyamadım bu gece.

Ben özledim seni.  

Hüseyin Cem ÇÖL
Pelitli – 30 Ekim 2016