13 Kasım 2017 Pazartesi

GECE NOTLARI


Saat beş olmak üzere. Gece bitsin de bir an önce sabah olsun diye oyalanıyorum. Biraz sınav kağıdı okudum. Sıkıldım. Sınav kağıdı okumayı sevmiyorum. Hep aynı ifadeleri dön dolaş en baştan bir daha bir daha okurken, bütün bir sınıf kahkahalar eşliğinde beynime tecavüz ediyormuş gibi hissediyorum. Esasında ne sınav kağıdı okumayı, ne sınav yapmayı, ne de sınav olmayı seviyorum. Mesleğimin beni en çok rahatsız eden, mutsuz kılan, gerginleştiren tarafı da işte bu. Okuyayım, bıkmadan okuyayım, öğreneyim, tablolar, şemalar, pratikler hazırlayayım, ölesiye çalışayım, kürsüye çıkıp saatlerce dilimin döndüğünce ders anlatayım tamam. Ama sınav olmasın. Dersime de öğrenci, sınavdan geçmek için değil, sadece öğrenmek için gelsin.

Saat beşi geçti. Daha sabaha çok var. Yedi buçukta kızımı okuluna bırakmam lazım. Yediye kadar uyusam, uyuyabilsem iyi olacak ama birincisi uyuyabilecek miyim, ikincisi uyumalı mıyım? Şimdi uyusam, uyur kalırım saat yedide kalkamam, kızımı okula bırakamam, kızım dolmuş kullanmak zorunda kalır, yatakta uyku arasında babalığımı sorgularım, uykuyu da kendime piç ederim. En iyisi uyumamak. Yediye ne kaldı ki şunun surasında.

Az önce, birkaç haftadır aklımdan çıkmayan aziz dostum Salavin’i aradım internette ve yıllar önce oraya buraya yazdığım kendi mektuplarıma ulaştım. 2006 yılında salavininruznamesi.blogspot.com adresini açmışım ve buraya 7 mektup yüklemişim. Sitenin şifresi, maili aklımda kalmamış. Buraya artık ne bir şey ekleyebilirim, ne de burada yazılanları silebilirim. Yazılar benim ama yazılara müdahale edecek iradem yok, artık onlar internet denilen sonsuz çöplükte varoluşsal sorunlar içinde çaresizce bekleşen kelime yığınlarından ibaret.    

Sitenin tepesine “hayat bir yontulma sanatıdır” aforizmasını yapıştırmışım. Gençliğimde bu sözü ne çok söylerdim. Şimdi, aradan yirmi küsur sene geçtikten sonra, gençlik düşüncelerimin yerinde yeller esiyor. Düşünceler silindi gitti, yerine yenileri geldi, bir tezden zıt bir teze savruldum. Ben, hem çok değiştim, hem de hep aynı kaldım. Az sonra sabah ezanları okunacak. Mutlulukla dinleyeceğim. Çünkü, çok küçükken, daha ortaokul talebesiyken, sıcak yatağımda gözlerimi açar ve sabah ezanını sonuna kadar dinlerdim. Ezanın verdiği mutluluk, çıkmamacasına genlerime işlemiş. Ezanı dinleyeceğim, mutlu olacağım ama o kadar işte. Devamı gelmeyecek.


Ölene kadar da gelmeyecek. 


Pelitli – 13.11.2017
Hüseyin Cem ÇÖL