Saat beş olmak üzere. Gece
bitsin de bir an önce sabah olsun diye oyalanıyorum. Biraz sınav kağıdı okudum.
Sıkıldım. Sınav kağıdı okumayı sevmiyorum. Hep aynı ifadeleri dön dolaş en
baştan bir daha bir daha okurken, bütün bir sınıf kahkahalar eşliğinde beynime
tecavüz ediyormuş gibi hissediyorum. Esasında ne sınav kağıdı okumayı, ne sınav
yapmayı, ne de sınav olmayı seviyorum. Mesleğimin beni en çok rahatsız eden, mutsuz
kılan, gerginleştiren tarafı da işte bu. Okuyayım, bıkmadan okuyayım, öğreneyim,
tablolar, şemalar, pratikler hazırlayayım, ölesiye çalışayım, kürsüye çıkıp
saatlerce dilimin döndüğünce ders anlatayım tamam. Ama sınav olmasın. Dersime de
öğrenci, sınavdan geçmek için değil, sadece öğrenmek için gelsin.
Saat beşi geçti. Daha
sabaha çok var. Yedi buçukta kızımı okuluna bırakmam lazım. Yediye kadar
uyusam, uyuyabilsem iyi olacak ama birincisi uyuyabilecek miyim, ikincisi
uyumalı mıyım? Şimdi uyusam, uyur kalırım saat yedide kalkamam, kızımı okula
bırakamam, kızım dolmuş kullanmak zorunda kalır, yatakta uyku arasında
babalığımı sorgularım, uykuyu da kendime piç ederim. En iyisi uyumamak. Yediye
ne kaldı ki şunun surasında.
Az önce, birkaç haftadır
aklımdan çıkmayan aziz dostum Salavin’i aradım internette ve yıllar önce oraya
buraya yazdığım kendi mektuplarıma ulaştım. 2006 yılında salavininruznamesi.blogspot.com
adresini açmışım ve buraya 7 mektup yüklemişim. Sitenin şifresi, maili aklımda
kalmamış. Buraya artık ne bir şey ekleyebilirim, ne de burada yazılanları
silebilirim. Yazılar benim ama yazılara müdahale edecek iradem yok, artık onlar
internet denilen sonsuz çöplükte varoluşsal sorunlar içinde çaresizce bekleşen
kelime yığınlarından ibaret.
Sitenin tepesine “hayat
bir yontulma sanatıdır” aforizmasını yapıştırmışım. Gençliğimde bu sözü ne çok
söylerdim. Şimdi, aradan yirmi küsur sene geçtikten sonra, gençlik
düşüncelerimin yerinde yeller esiyor. Düşünceler silindi gitti, yerine yenileri
geldi, bir tezden zıt bir teze savruldum. Ben, hem çok değiştim, hem de hep
aynı kaldım. Az sonra sabah ezanları okunacak. Mutlulukla dinleyeceğim. Çünkü,
çok küçükken, daha ortaokul talebesiyken, sıcak yatağımda gözlerimi açar ve
sabah ezanını sonuna kadar dinlerdim. Ezanın verdiği mutluluk, çıkmamacasına genlerime
işlemiş. Ezanı dinleyeceğim, mutlu olacağım ama o kadar işte. Devamı
gelmeyecek.
Ölene kadar da
gelmeyecek.
Pelitli – 13.11.2017
Hüseyin Cem ÇÖL