8.Gün – Cumartesi : Evdeyim. Muharebe meydanından hayli
uzakta. Keşke, sarmaş dolaş dosyanın içinde yatmakta olan askerler,
kendiliklerinden (=resen?) dosyadan çıksalar, pencereyi açıp, üçüncü kattan
kendilerini boşluğa bıraksalar, terk-i dünya etseler… Böylece bu anlamsız savaş
bitse, insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa, hayat bana bayram olsa…
9.Gün – Pazar : Yine evdeyim. Askerlerin dünkü rüyamı gerçeğe
dönüştürdüklerini sanmam, yine de Allahtan ümit kesilmez. Hiç olmazsa bugün
olağanüstü bir durum olsa, bir mücbir sebep. TBK m.136’lık bir durum zuhur
etse. Kusurum olmasa ama kağıtları okumak da objektif olarak imkansız olsa. Mesela
yangın çıkmasın da, kıyamam fakülte binasına, alarm sistemi yangın çıktığını
zannedip, bütün binadaki yangın söndürücü sistemi devreye soksa. Masanın
üzerinde nerdeyse üç haftadır arsızca yatmakta olan kağıtlar ıslansa, yazılar
masaya aksa da hepten okunamaz olsa.
Ne saçmalıyorsun böyle Cem’cim! Odandaki kitaplar da ıslanacak
o zaman sersem. Yok kalsın bu. Duamı geri alıyorum. Üç beş kıçıkırık asker
için, üç kuruşluk maaşımla kendimi bildim bileli bıkmadan usanmadan satın
aldığım ve nicesinin satırlarına gözümün ışığını düşürdüğüm kitaplarıma zarar
gelmesini hiç istemem. Zaten ben öldükten sonra ne olacağını da çok merak
ediyorum. Kendime değil canlar, kitaplarıma tabi ki… Kitaba en az benim kadar değer
veren bir asistan bulsam, şimdiden kitaplarımla başgöz edeceğim onu, ben
öldükten sonra da gerdeğe girerler artık…
10.Gün – Pazartesi : Mesai günü. Ne çok yorgunum. 3 askeri
yere devirdim ama bende de kılıç sallayacak derman kalmadı. Çıkıp biraz hava
alayım, tebdil-i mekan edeyim, mesai arkadaşlarımla dertleşeyim dedim. Derdimi
açtım, okuyamıyorum kağıtları, çabuk pes ediyorum dedim. Hocam, bahar
yorgunluğudur, olağandır dediler. Öyledir mutlaka deyip, tembelliğime geçerli
bir mazeret buldukları için memnun ayrıldım yanlarından. Fakat Allahın
bildiğini kuldan neden saklamalı? Benim yorgunluğum bahara özgü değil ki. Ben,
her mevsim yorgunum.
Masama oturup yeniden bir hesap yaptım. 10 günde 52 askerin
işini bitirmişim. Daha geriye birinci dosyada 65 sağlam asker benimle çarpışmak
için bekleşiyor. İkinci dosyada ise, maşallah tam 154 asker, tertemiz, cillop
gibi, bakire bir kız edasıyla 'ne zaman sıramız gelecek, bize de el atsan artık' diye fingirdeşiyorlar. Ben
bunları hangi ara okuyacağım erenler? 10 günde 52 kağıt okunduğuna göre, geriye
de 219 kağıt kaldığına göre, bu baş döndürücü hızla devam edersem, 41 gün
sonra, zafer benim olacak! Tamı tamına 16 Haziran’da! İyi de o tarihte,
finaller bitmiş, notlar okunmuş ve açıklanmış olması lazım. Daha ben vizeyle baş edemezken, bir de bunun finali var yani. Zahmet olmazsa biri bana mağmanın girişini göstersin. Çıkışı kendim bulmasam da olur.
Acı sonuç: Her akşam H 309’da gecelemekte olan askerleri, eve
götürmekten başka çarem kalmadı. Uyku falan uyuduğum yok zaten, geceleri daha bir
şevkle çalışasım da var ne hikmetse, o halde yarından tezi yok, savaş meydanını
eve de taşımalı, sadece gün ışığında değil, gece karanlığında saldırmalı
düşmana!
Ne yazık ki daha çoook, to be continued…
Hüseyin Cem ÇÖL
7 Mayıs 2013 - Pelitli