3 Ocak 2013 Perşembe

Kravat, Saat, Cep Telefonu, Küpe, Bileklik, Kolye Ve Benzeri Takılacak Avadanlıkların Lüzumsuzluğu Üzerine Lüzumsuz Bir Yazı



İnsan sevmediği şeyi öğrenmek de istemiyor. Mesela ben. Şu yaşa geldim hala şöyle adam gibi sıkı sıkı kravat bağlamayı bilmem, çünkü kravat takmayı hiç sevmem. Şimdiye dek mecburi ortamlar dışında asla takmadım, takmam da. Takmam, çünkü beni çok rahatsız eder, kendimi kendi elimle asmışım gibi ne öyle. Zayıf bünyeli biri olsam belki yakışır diyeceğim ama bana yakıştığı, yakışacağı da yok meretin. Hem Allah aşkına kravat denilen zamazingo nedir, ne işe yarar? Hangi yaraya merhem olmaktadır? Irkçı biri değilim ama salt şu kravat denilen ucubeyi dünya erkeklerinin başına ve boynuna musallat ettikleri için Hırvatlara çok özel hisli duygular (!) beslemekteyim. Henüz bir Hırvatla tanışma şerefine erişemedim ama hele bir Hırvat tanısam, kravatımı çıkarıp onun boynuna takacağım, sonra da Allah ne verdiyse deyip sık sıkabildiğim kadar…


Takılacak avadanlık tek kravat olsa yine iyi. Ben saat takmayı da sevmem. Farkındayım, saat hiç değilse kravata nazaran bir işe yarıyor, vakti gösteriyor. Fakat, eskiden öyleymiş, saat vakti gösterirdi, telefonda konuşulurdu, televizyonda film izlenirdi vs. Şimdi devir değişti, pek çok aktiviteyi küçük bir aletle yapabiliyorsun. Saati öğrenmek için de saat takmaya gerek yok. Cep telefonu denen alet pek çok gereksiz işlevi bünyesinde pekala barındırıyor. Saat de bunlardan biri. “İki Bayram Arası Yazısı”ndan anımsayanlar diyecekler ki, iyi hoş da sen cep telefonu taşımayı da sevmezsin. Evet orası da öyle. Cep telefonu da başka bir lüzumsuzluktur, ayrıca anlatırım. Şimdi şu saat meselesini bağlayayım. Ben saati iki yerde severim: Bir duvarda, iki başkasının kolunda. Saat öğrenmek istersem ya duvar saatine bakarım, duvar saati yoksa kolunda saat olan birine sorarım. Bu dünyada duvarlar ve benden başka insanlar olduğu sürece asla koluma saat takmam.

Cep telefonunun bir zamanlar çıtçıtlı kılıfı olurdu. Sadece erkekler, pantolonlarının kemerlerinin üzerine takarlardı. Hala bu modayı devam ettirenler var mı bilemem. Tahmin edeceğiniz üzere ben hiç öyle bir günah işlemedim. Allah korusun! Kılıflı bir cep telefonu ne demek! Televizyonun üzerine serilen çeyiz örtüsü gibi. Esasen ben cep telefonunu ister pantolon kemerine takılsın, ister çantada saklansın, iki türlü de pek sevmem. Ben yazı adamıyım. Bana ulaşmak isteyen mail atsın, hatta otursun mektup yazsın. Telefon daha insani değil mi? Şüphesiz öyle. Fakat ne yapalım, bu da benim yabaniliğim işte.

Küpe bahsini çok kısa tutacağım. Nisa taifesine elbette yakışır, bir şey diyemem. Erkeklerden de takan var, niye takarlar bilemem, kendilerinin bileceği bir iş, ona da bir şey diyemem. Fakat büyük konuşmayayım da, dünyada bir değil bin kez gelsem, bu kafa bu bedenin üzerinde oldukça asla küpe takmam, takamam. Kolye, bileklik gibi diğer takılacak avadanlıklar hakkında kanaatimin ne olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok. Yazdıklarım yazacaklarımın teminatıdır.

***

Boğa burcundanım demiş miydim?

Hüseyin Cem ÇÖL
3 Ocak 2013 – H 309