“Düşüncesi benden ne kadar farklı olursa olsun her insanın
kendi düşüncesine sahip çıkma hakkını büyük bir çabayla savunduğumu
hatırlamanız adil bir davranış olacaktır. Bu hakka karşı çıkan herkes, şu anda
sahip olduğu düşüncenin kölesi olacaktır, çünkü kendisini onu değiştirmekten
alıkoymaktadır.”
“Her türlü yanlışa karşı en amansız silah Akıl’dır. Bugüne
kadar başka bir silah kullanmadım, bundan sonra da kullanmayacağım.”
“Tek Tanrıya inanırım, başka bir şeye değil; bu yaşamdan
sonra da mutluluk olmasını umut ederim.”
“İnsanların eşitliğine inanırım ve dini görevlerin doğru
olanı yapmakla, merhametle ve insanları mutlu etmeye yönelik çabalarla ilgili
olduğunu düşünürüm.”
“…”
“…mutluluk için insanın zihinsel olarak kendine sadakat
göstermesi gereklidir.”
“Söylenti üstüne söylenti, inançlarımı bu tür kanıtlar
üstüne oluşturmak istemiyorum.”
“Bazıları, ‘Tanrı kelamı yok mudur, vahiy yok mudur?’ diye
soracaklar belki. Ben buna evet derim, Tanrı kelamı ve vahiy vardır. TANRI
KELAMI GÖZLEMLEDİĞİMİZ EVRENDİR. Bu anlamıyla hiçbir insan icadının ne karşı
çıkabileceği, ne de değiştirebileceği bir kelamdır ve Tanrı insana evrensel bir
dille seslenmektedir.”
“Yaratılış evrensel bir dildir ve insan dilinden bağımsız
konuşur; çok boyutlu ve çok çeşitlidir. Her insanın okuyabileceği hakiki bir dildir.”
“…”
“İnsan, Tanrı’yı akıl yürütme yoluyla keşfedebilir.”
“İnsan, bu şeyleri yapan gücün ya da elin ilahi olduğunu ya
da her şeye gücü yettiğini bilmekten daha fazla ne ister? Bırakalım, aklını
kullansa bile karşı çıkamayacağı bu güce inansın ve ahlaki yaşamının
kurallarını da buna göre belirlesin.”
…
Thomas Paine’nin “Akıl Çağı” kitabını nihayet bugün Maraş
Caddesindeki İş Bankası Kültür Yayınları Satış Merkezi’nden satın aldım ve eve
gelir gelmez okumaya başladım. Üçte biri kadar bitmiş vaziyette. Yukarıya,
altını üstünü sarı fosforlu kalemle çizdiğim satırlardan bazılarını alıntı yaptım.
Thomas Paine'ni sevdim. Vicdan sahibi olduğu için, mutlak gerçeğe sırtını dönmediği için, mutlak gerçeği perdeleyenleri ifşa ettiği için ve en önemlisi Tanrı ile insan arasında çıkara ve korkuya dayanmayan; bilgiye, sezgiye, sevgiye, meraka, anlamaya dayanan sağlam bir bağ inşa ettiği için...
Bu kitap biter, belki her şey asıl o zaman başlar... Yahut ben başlangıçları oynuyorum şu son bir aydır... Şair olsaydım "başlangıçlar da oyuna dahil" diye mısralar döşerdim şimdi hafif intihal kokan.
Akıl Çağı'ndan sonra hangi durakta "eğleşmeliyim"? “Melamilik” bahsi epeydir kafamı işgal ediyor. Evvela Metin
Boşnak’ın netteki şu kopyaladığım ama okumayı ertelediğim yazısını gözden geçirmeliyim. Sonra, Nihat Genç’in “Karanlıkta Okunan Ezanlar” kitabındaki Melamilikle ilgili yazısını
yeniden okuyabilirim. Belki Yaşar Nuri Öztürk’ün son çıkardığı “Şirk ve Deizm”
kitabını da okusam hiç fena olmaz. Fakat benim agresif ve militan fikir
adamlarına pek itimadım yoktur. Yaşar Nuri Öztürk’ü okumasam da olur. Esasında Kuran’ın
deizme kapı araladığı görüşü, bir safsatadan başka ne ki? Kitabı da, sanırım,
bu safsatanın dallandırılıp budaklandırılmasından başka bir şey değildir.
Adamın gönlü deizmde sanki, fakat bunu itiraf mı edemiyor nedir? Ki nasıl
etsin? Bütün bir hayatını bel bağladığı dayanak noktasını kendi eliyle yıkmış
olacak. Kolay mı?
Her neyse…
Şimdi cevabını merak ettiğim soru şu: “Melamilik, İslam’ın
deistik bir yorumu mudur?”
Umarım, cevap, tahmin ettiğim gibidir.
Hüseyin Cem ÇÖL
2 Nisan 2013 – Pelitli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder