Üniversite nedir? Üniversite, esasında bilimin ve sanatın buluştuğu, el ele verdiği mekandır. Sağlıklı, dengeli ve mutlu bir topluma, ancak bilime ve sanata hak ettiği değeri vererek ulaşılabilir. Her dönem aynı bilgileri öğrenciye sunmakla ve dönem sonunda bu bilgileri onlardan geri istemekle “bilim” yapılamayacağı ortada. Bilgilerin sorgulanabilmesi, işlenebilmesi ve öğrencinin gelişiminde rol oynayabilmesi için, eğitimin sanatsal faaliyetlerle desteklenmesi şart. Lafın özü, eğitim şart, ancak sanatla desteklenmesi şartıyla şart.
Dün, KTÜ’de tiyatro festivali başladı. Sahne alan ilk oyun Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı “Kadınlık Bizde Kalsın”. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tiyatro Kulübü (KÜT) tarafından hazırlanan oyunu zevkle, beğeniyle, yer yer kahkahayla, çokluk tebessümle izledim. Başta oyuncular olmak üzere emeği geçen herkesi tebrik ederim. Oyunu eleştirmek haddime düşmez. Oyunda görev alan ekibin ne kadar özveriyle çaba gösterdiğini ve sahneye en iyisini sunmak için heyecanla uğraştıklarını anlamak zor değil. Bize de, tüm ekibin özverisini ve heyecanını ayakta alkışlamak düşer.
Tiyatro festivalleri ve diğer sanatsal faaliyetler, üniversitelerde bilim-sanat dengesini kurmada önemli bir işleve sahip. Fakat, marifet iltifata tabidir, takdir görmezse kaçar. Bu tür festivalleri tertipleyenlerin, yeni ve daha iyi faaliyetlerde bulunmak için şevke getirilmesi gerekir. Bu da ancak halihazırda yaptıklarının desteklenmesiyle mümkün.
Dün akşam, festivalin ilk oyunu sahnelenmekteydi. Doğrusu fakülteden çıkıp tiyatroya doğru yürürken, AKM’nin önünün tıklım tıklım olacağını düşünüyordum. Hiç de düşündüğüm gibi değildi, gayet sakindi ortalık. İçeri girdim, benim koltuğuma başkası oturmuştu, ben de başka bir boş koltuğa oturdum; demem o ki “yer sorunu” yoktu. Oysa olmalıydı. O salon dolup taşmalıydı. Öğrenci sayısının ellibini aştığı söylenen bir üniversitede, o salonun dolup taşması vakayi adiyeden sayılmalıydı. İlgi azdı diyemem yine de oyuna, haksızlık etmeyeyim, salonun çoğu dolmuştu fakat neden hepsi değil?
Elbette, herkesin tiyatroyu sevmesini bekleyemeyiz. Sevgide serbestiyet esastır, malum. Yine de insan düşünmüyor değil, bin kişilik o salonu dolduracak kadar tiyatroseveri nasıl olmaz koskoca bir üniversitenin? İlk gün dolmazsa, hangi gün dolacak o salon?
Bana “sorun sistemde” demeyin, bu çok büyük bir aldatmaca. Sorunu “sisteme” yıkmak, sistem denilen de her neyse artık, hem zihin tembelliğinin göstergesi, hem de kendini sorunların dışında tutarak bir tür aklama yöntemi.
Sorun sistemde değil tek tek hepimizde. Öğrencisinden öğretim üyesine dek, her birimizde.
Hüseyin Cem ÇÖL
21 Nisan 2013 – Pelitli
1 yorum:
Bunda yetersiz tanıtımın da etkisi olabilir. Öte yandan ünlü birini oraya getirmeniz lazımki en azından 'tiki' kitlesini salona çekebilesiniz. Mesela Trabzon Devlet Tiyatrosu sanatçısı olan Yalan Dünya'nın Çağatay'ı Hakan Meriçliler'i konuk olarak çağırıp, kafasını afişin büyük bir kısmını kaplayacak şekilde koysalardı belki daha çok ilgi çekerlerdi. Hayatında Fazıl Say'ın ne işle iştigal ettiğini bilmeyenleri magazin kültürü sayesinde Trabzon'a kadar getirip gişe yaptırıyorsanız, bu konuda da böyle bir yaklaşım sergileyebilirdiniz. Hocam, çok haklısınız, tiyatro vs. etkinlikler bir üniversitenin seviyesini göstermesi bakımından çok önemli ancak, siz bu kitleye bence Gülşen'i getirip, 'Yatcaz kalkcaz hop ordayım' hit parçasını söyletin. O salon/alan dolmazsa bende bir şey bilmiyorum.
Gülelim ağlanacak halimize.
Yorum Gönder