30 Nisan 2013 Salı

Küçük Bir Emekçi



Bayramlarla pek aram yoktur. Dinisinden millisine, sonradan ortaya çıkanından kendimi bildim bileli hep var olanına kadar, ayrım yapmadan, hiçbirisiyle pek aram yoktur. Belki çok küçükken, henüz aklımın hiçbir şeye ermediği zamanlarımda dini bayramlarda el öpmek, para toplamak, bayram gezmesine gitmek, hatta sabahın köründe bayram namazı kılmak beni mutlu etmiş olabilir. Ya da milli bayramlarda, elde bayrak uygun adım marşla Sivas caddelerini adımlamak, meydandaki elinde kalın kitabıyla Atatürk’ün heykelinin ardında bekleşmek, hatta o her yıl tekrarlanan hamasi şiirleri dinlemek beni gönendirmiş de olabilir. Fakat kaç yıl sürdü ki bu coşku seli? Ortaokula adım atmadan, her şeyin göstermelik olduğunu kavradım ben de yaşıtlarım gibi. O zamandan sonra her bayram günü yasak savma kabilinden geçmedi mi? İçtenlikle bayram kutlayan kaç kişi vardı öğrencilerin ve öğretmenlerin arasında? Dini bayramların güzelliği de aslında işin rutine bağlanmış olmasıydı. Arafe günü mezarlık ziyareti, bayram namazı, namazdan sonra ailecek bayramlaşma, bayram yemeği, sonra mahalledeki diğer akrabaları topluca ziyaret vs. Fakat bir zaman geldi, ben bayramlarda ailemin yanında bulunma imkanımı kaybettim. Yani “rutin” tekrarlanmayınca bayramların da güzelliği ve özelliği kalmadı. Her bayram, ah bir bitse beklentisiyle geçiverdi.  

Yarın bayrammış. Klasik bayramlardan değil bu, nevzuhur bayramlardan. Tam adını da yekten aklıma getirtemiyorum. Emek ve Dayanışma Bayramı olabilir. “Emek” ve “Dayanışma” iki büyülü kelime. Belki insanoğlunun bu dünyadaki serüveninde merkeze alınmayı hak eden iki büyük değer. Ben bu bayramın neresindeyim? Hem tamamen dışında, hem de tam göbeğinde. Göbeğindeyim, çünkü ben küçük bir emekçiden başka bir şey değilim. Bir üniversitenin farklı fakültelerinde kendisine sorumluluğu verilen dersleri anlatmaya gayret eden küçük bir emekçi. O kadar. O halde bu bayramı kutlamayı hak eden nice insandan biri de benim. Muhakkak. Fakat bir yanıyla da tamamen dışındayım bu hengamenin. Emek diye yola çıkanların pek çok kitabını okumuşum, kitaplığımın bir rafı Orhan Kemal’e, bir rafı Rıfat Ilgaz’a, bir rafı Aziz Nesin’e ayrılmış vaziyette. Ancak emek diye yola çıkan hiç kimsenin koluna girmemişim. Bilmediğim bir halayın ortasında el kol sallamak istemediğimden sanırım. Ya da “emek savaşıysa” eğer dünyadaki maceramız, kendi savaşımı tek başıma vermek, ne kimsenin sözünü kesmek, ne kimsenin türküsüne katılmak arzusu da olabilir. Beraber savaşmak denilen aslında bilmediğin birilerinin menfaati adına savaşmak, başkalarının yazdığı senaryoda figuran olmak, kendinden vazgeçmek gibi. Yani hiç bana göre değil.  

Her çiçek dalında güzel.

Ben de böyle güzelim.

Hüseyin Cem ÇÖL
30 Nisan 2013 – Pelitli  

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Müsait saatlerini yazsanıza şuraya ziyaretinize gelip muhabbet istiyorum bir ara. Derslere geldiğim yok ama sizin muhabbetinize gelirim valla.

Hukuk Derslerim dedi ki...

Hafta içi 12-13 arası müsaitim.

Adsız dedi ki...

"Muhabbet istiyorum" yazmışım, "muhabbet etmek istiyorum" demek isteyip heyecanıma yenik düşmüşüm şimdi fark ettim, en yakın zamanda geleceğim. Yeni yazılarınızın altında yorumlaşmak üzere iyi akşamlar.

Hukuk Derslerim dedi ki...

Keşke adını da bağışlasaydın...

Adsız dedi ki...

"Ya da “emek savaşıysa” eğer dünyadaki maceramız, kendi savaşımı tek başıma vermek, ne kimsenin sözünü kesmek, ne kimsenin türküsüne katılmak arzusu da olabilir. Beraber savaşmak denilen aslında bilmediğin birilerinin menfaati adına savaşmak, başkalarının yazdığı senaryoda figuran olmak, kendinden vazgeçmek gibi. Yani hiç bana göre değil. " hocam ,bu cümlelerinize katılmadan edemedim gerçektende dediğiniz gibi kendini keşfetmek için "ben kimim" sorusuyla başlanılan bir serüvende dünyayı ve öncelikle kendinizi anlamak adına verilen mücadelede bir savaş içine giriyor insan ve hayata karşı idealleri olan insanların birçok gecelerde sabahı etmesine suskunluğa sürüklenmesine yalnızlığa bağlanması ile geçen günler haftalardan sonra gelen bana göre en önemli şey özgürlük kavramı yani özgürlüğünüz o kadar çok değer kazanıyor ki dediğiniz gibi kendinden vazgeçemez oluyor insan .birilerinin yönlendirmesine maruz kalmamak için kendi burnunuzun dikine giderek düşüncenizi oluşturmaya olaylara bakışınızı değerlendirmeye neden oluyor büyük çoğunlukla ve sanattan başka dost kalmıyor belkide. saygılarımla

Hukuk Derslerim dedi ki...

ben de son cümlene tüm varlığımla katılıyorum ADSIZ: evet, öyle bir noktaya geliyor ki insan sanattan başka dost kalmıyor...

Hüseyin