10 Aralık 2024 Salı

ROMA HUKUKU ÖN VİZE SINAVI SORU VE CEVAPLARI

 

TRABZON ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

ROMA HUKUKU ÖN VİZE SINAVI

10 Aralık 2024 Salı – 15:45

A GRUBU

 

Öğrenci Adı Soyadı

 

 

 

Numarası

 

 

 

Sınav Talimatı : Sınav süresi 45 dakikadır. Metinde 50 test sorusu vardır. Yanlışlar doğruları götürmez. Cevaplarınızı bir kağıda yazınız. Cevap kağıdının tepesine adınızı-soyadınızı ve numaranızı yazınız. Sınav bitiminde cevap kağıtları toplanacak ve 5 puan üzerinden değerlendirilecektir. Cevaplar, sınav bitiminde ayrıca hukukderslerim.blogspot.com.tr adresinde ilan edilecektir. BAŞARILAR DİLERİM.

 

Öğr. Gör. Hüseyin Cem ÇÖL

 

 

1. «Roma İmparatorluğu M.S. 375 yılındaki (X) başlayan iç karışıklıklardan sonra M.S. 395 tarihinde Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır.» (X) yerine hangisi gelmelidir?

A)     Sanayi devrimiyle

B)    Kavimler göçüyle

C)    Haçlı seferleriyle

D)    Rönesans hareketiyle

E)    Coğrafi keşiflerle

 

2. «Batı’da, M.S. 476 yılından 19. yüzyıla kadar geçen dönemde gelişen Roma hukuku (X) adını almıştır.» (X) yerine hangisi gelmelidir?

A)     Ius Praetorium

B)    Ortak kukuk

C)    Milli hukuk

D)    Kıta Avrupası hukuku

E)    Ius Civile

 

3. Roma hukuku, bugün artık hayatta olmayan bir devletin hukukudur, günümüzde dünyanın hiçbir yerinde doğrudan doğruya uygulanmakta değildir, ölü bir hukuk sistemidir. Bununla birlikte Roma hukuku çeşitli açılardan önem taşımaktadır. Aşağıdakilerden hangisi günümüzde, Roma hukukunun en az önem taşıdığı bir alandır?

A)     Hukuk tekniği

B)    İnsan hakları

C)    Karşılaştırmalı hukuk

D)    Hukuk tarihi

E)    Hukuki düşünüş yöntemi

 

4. 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu hangi ülkenin kanunundan iktibas edilmiştir?

A)     İsviçre

B)    Fransa

C)    Almanya

D)    İtalya

E)    İngiltere

 

5. Krallık döneminde yaşayan pleb’lere ilişkin hangisi söylenemez?

A) Roma’da yaşayan en kalabalık halk grubuydu

B) Magistra seçilemezlerdi.

C) Patricius’ların halk meclisine giremezlerdi ama kendi meclisleri vardı.

D) Senato üyesi olamazlardı.

E) Patricius’larla evlenemezlerdi.

 

 

 

 

 

6. Romalılar, hangi dönemde Akdeniz’i bir Roma gölü haline getirerek büyük bir Roma İmparatorluğu kurmuşlardır?

A)     Krallık

B)    Principatus

C)    Dominatus

D)    Iustinianus

E)    Cumhuriyet

 

7. Cumhuriyet döneminde consul’lere ilişkin hangisi söylenemez?

A) Patricius’lar ve pleb’ler arasından seçilirdi.

B) İki kişiden oluşmaktaydı.

C) Her birinin diğerinden bağımsız egemenlik gücü vardı.

D) Yürütme alanında her bir consul, yetkilerin tamamına tek başına sahipti.

E) Yetki bakımından consul’ler arasında tam bir eşitlik vardı, işler bölüşülmüş değildi.

 

8. Cumhuriyet döneminde savaş gibi olağanüstü durumlarda yetkilerin bir consul’de toplanması gerektiği düşüncesinden hareketle dictator’luk müessesesi geliştirilmiştir. Aşağıdakilerden hangisi bu müesseseye ilişkin doğru değildir?

A) Senatus consul’lerden birini dictator ilan ederdi.

B) Dictator, görevde olduğu sürece sınırsız yetkilere sahipti.

C) Dictator’un görev süresi bir yıldı.

D) Görev süresi dolmasa bile dictator’luk, kendisinin doğumuna sebep olan olayların sona ermesiyle birlikte ortadan kalkardı.

E) Dictator’la birlikte görev yapmakta olan consul’un görev süresi bittiğinde dictator’luk sona ererdi.

 

9. Praetor’lar Roma hukukunun gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Öyle ki, zamanla Ius Civile’nin yanında, Ius Praetorium (praetor hukuku) adı verilen yeni bir hukuk dalı ortaya çıkmıştır. Aşağıdakilerden hangisi praetor’ların Roma hukukuna etkisi ve katkısına ilişkin doğru bilgi içermez?

A)     Kanunu hakkaniyete ve ihtiyaca uygun bir şekilde yorumlayıp hukukun nasıl uygulanması gerektiğini öğrettiler.

B)    Praetor’lar katı, şekilci ve sert hükümler içeren Ius Civile’yi yumuşattılar.

C)    Hukuki işlemlerde gerçek iradeye değer verilirken, praetor’lar tarafların beyanını esas aldılar.

D)    İhtiyaçlara cevap veremez hale gelen kuralların zamanla yeni kurallarla değiştirilmesini sağladılar.

E)    Sıkı şekillere bağlı olan hukuki işlemlerin şekilciliğini hafiflettiler.

 

10.  Aşağıdakilerden hangisi praetorlar’ın adli koruma vasıtalarından değildir?

A)     Geçerlilik taşıyan ama hakkaniyete aykırı işlemlerden zarar görenlere, dava açılmasını beklemeden, işlemi iptal ettirme imkanı tanıdılar. 

B)    Borçluya ait malların alacaklıya verilmesine karar vererek, borçlunun şahsına el konmasını engellediler.

C)    Ius Civile’ye göre dava açma hakkı olmayanlara dava hakkı tanıdılar.

D)    Davalıya, davacının iddiasını kabul etmeyerek, mahkum olmamasını gerektiren def’i ileri sürme imkanı tanıdılar. 

E)    Emir vermek suretiyle bir işi zorla yaptırarak ya da yasaklayarak, diğer tarafı korudular.

 

11.  Principatus döneminin sonları, Roma hukukunun bozulmaya ve yozlaşmaya başladığı vakitlerdir. Bozulma ve yozlaşmanın ana sebebi nedir?

A)     Praetor’ların liyakatsizliği

B)    İmparatorların yetkileri kendi elinde toplaması

C)    Halkın sosyal medyaya aşırı ve gereksiz zaman ayırması

D)    Halk meclislerinin gücünü artırması

E)    Senatus’un gücünü kaybetmesi

 

 

 

 

 

12.  İstanbul hangi dönemde Roma devletinin başkenti olmuştur?

A)     Principatus

B)    Dominatus

C)    Krallık

D)    Cumhuriyet

E)    Iustinianus

 

13.  «Bu dönemde magistra’lıklar ismen vardı fakat hiçbir yetkileri yoktu. Halk meclisleri bu dönemde tamamen kaybolmuştu. Senatus, yasama ve yürütme alanında hiçbir yetkisi olmayan, bağlayıcı kararlar veremeyen bir kurum haline geldi. Senatus, bir danışma organı olmakla birlikte, bu dönemde imparatorların kendi memurlarından oluşan bir danışma divanı vardı. Dolayısıyla Senatus’un danışma görevi de anlamını tamamen kaybetmişti.» Yukarıda özellikleri verilen dönem hangisidir?

A)     Cumhuriyet

B)    Principatus

C)    Dominatus

D)    Krallık

E)    İlk İmparatorluk

 

14.  Halk meclislerinin krallık dönemindeki durumuna ilişkin hangisi doğrudur?

A)     Kanun yapma yetkisi var.

B)    Kanun yapma yetkisi yok ve yetkileri sınırlı.

C)    İktidarı ele geçerdi.

D)    Gücünü kaybetti.

E)    Ortadan kalktı.

 

15. Aşağıda özellikleri verilen dönem hangisidir?

I. Tek magistra var ve tüm yetkiler onda.

II. Halk meclisinin kanun yapma yetkisi yok ve yetkileri sınırlı.

III. Senatus Danışma kurulu niteliğinde ve kararları bağlayıcı değil.

A)     Krallık

B)    Son İmparatorluk

C)    Cumhuriyet

D)    Principatus

E)    Dominatus

 

16.  Senatus’un ilk imparatorluk dönemindeki durumuna ilişkin hangisi doğrudur?

A)     Başlangıçta güçlü ve kanun gücünde kararlar alabiliyorken sonra gücünü kaybetti.

B)    Danışma kurulu niteliğinde ancak kanunları onaylama yetkisi var.

C)    Var ama etkisiz olduğundan zamanla ortadan kalktı.

D)    Devletin tek hakimi, yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri onda.

E)    Danışma kurulu niteliğinde ve kararları bağlayıcı değil.

 

17.  Roma hukukunun en önemli bilgi kaynağı, dört bölümden oluşan Corpus Iuris Civilis (Yurttaşlar Hukuku Derlemesi) isimli külliyattır. 16. yüzyılda dördüncü bölüm olarak Corpus Iuris Civilis’e eklenen, 168 emirname içeren ve Iustinianus’un, 534 yılından ölüm tarihi olan 565 yılına kadar iktidarda kaldığı süre içinde çıkardığı kanun ve emirnamelerin toplandığı bölüm hangisidir?

A)     Codex

B)    Institutiones

C)    Digesta

D)    Novellae

E)    Edictum

 

18.  Rahip hukukçuların geçerli olan hukuk kurallarını açıklama (tefsir, şerh) faaliyetlerine ne denir?

A)     İnterpretare

B)    Cavere

C)    Edictum

D)    Codex

E)    Respondere

 

19. Cumhuriyet döneminde kanun yapma yetkisi aşağıdakilerden hangisine veya hangilerine aittir?

I. Kral

II. Halk meclisi

III. Senatus

A)     Sadece I

B)    I ve II

C)    II ve III

D)    Sadece II

E)    I, II ve III

 

20. Aşağıdakilerden hangisi son imparatorluk dönemi Roma hukukunun yaratıcı kaynaklarındandır?

A)     Halk

B)    Princeps

C)    Senatus

D)    Halk meclisleri

E)    Praetor’lar

 

21.  Iustinianus’un ölümünden asırlar sonra, Roma hukuku araştırmaları, hangi İtalyan şehrinde hız kazanmıştır?

A)     Venedik

B)    Roma

C)    Napoli

D)    Milano

E)    Bologna

 

22.   «Glossa» ne demektir?

A)     Eskimoların gece partilerinde giydiği transparan elbise

B)    Roma’da banka çalışanlarının özel müşterileri için kurdukları gizli fon

C)    Kara para aklamak için, Roma’nın en işlek caddesinde açılan güzellik merkezi

D)    Corpus Iuris Civilis’in metin kenarlarına ya da satır aralarına yazılan açıklamalar

E)    Zeki Demirkubuz’un son filminin adı 

 

23.  Roma hukuku çeşitli açılardan tasnif edilir. Uygulama alanı bakımından yapılan tasnif hangisidir?

A)     Ius Gentium-Ius Civile

B)    Ius Civile-Ius Praetorium

C)    Ius Praetorium-Ius Publicum

D)    Ius Publicum-Ius Privatum

E)    Ius Privatum-Ius Gentium

 

24.  Devletin, yapısını, işleyişini, teşkilatını ve devletin üstün güç olarak diğer kişilerle girdiği ilişkileri düzenleyen kurallardan oluşan hukuka ne denir?

A)     Ius Gentium

B)    Ius Privatum

C)    Ius Publicum

D)    Ius Civile

E)    Ius Praetorium

 

25.  Aşağıda verilenler hangi Roma imparatoru ile ilgilidir?

I. Ius Civile-Ius Gentium ayrılığını sona erdirmiştir.

II. Kurtlar Vadisi dizisindeki Memati’ye benzemektedir.

III. Roma egemenliği altında yaşayan herkesi Roma vatandaşı olarak kabul etmiştir.

A)     Sezar

B)    Neron

C)    Caligula

D)    Caracalla

E)    Antonius 

 

26. Hande, Demet’e 15.11.2023 tarihinde, dört ay sonra ödenmek üzere 58.000 TL borç vermiştir. Bu olaya ilişkin aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

A) 15.11.2024 tarihinde bu borç müecceldir.

B) 15.02.2024 tarihinde bu borç muacceldir.

C) 01.01.2024 tarihinde bu borç muacceldir.

D) 14.02.2024 tarihinde bu borç müecceldir.

E) 11.12.2023 tarihinde bu borç muacceldir.

 

 

27. Adi sorumlulukta alacaklı, edimin tamamını borçlulardan herhangi birinden istediği takdirde, bu borçlu, kendisinin borcun sadece kendi payına düşen kısmından sorumlu olduğuna ilişkin savunmada bulunabilir. Bu savunmaya ne denir?

A) Tartışma defi

B) Ödemezlik defi

C) Taksim defi

D) Zamanaşımı defi

E) Takas defi

 

28. İfa zamanına ilişkin hangisi doğru değildir?

A) İfa zamanı taraflarca kararlaştırılabilir.

B) İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumundan üç gün sonra muaccel olur.

C) Alacaklının alacağını isteyebileceği ana muacceliyet anı denir.

D) Muaccel olmayan borçlara müeccel borç denir.

E) Müeccel borçların ifası alacaklı tarafından talep edilemez.

 

29. TRÜ HF öğrencisi Seda, Forum’daki bir satıcıdan 58.000 TL karşılığında cep telefonu satın almıştır. Satın aldığı telefon üç gün sonra bozulmuş ve satıcı teslim anında telefonun ayıpsız olduğunu ispatlayamamıştır. Bu durumda Seda, aşağıdaki haklardan hangisine sahip değildir?

A) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme

B) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme

C) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme

D) İmkan varsa, satılanı iade edip, eşit bedelli bir bilgisayar talep etme

E) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme

 

30. İfası mümkün ve muaccel bir borcun ifasında gecikilmesine ne denir?

A) Tazminat

B) Gabin

C) Muvazaa

D) Temerrüt

E) Haksız fiil

 

31. Aşağıdaki hangi alacağın zamanaşımı süresi 5 yıl değildir?

A) Sami, Emlakçı Emel aracılığıyla ev kiralamış ancak Emel’e ücret ödememiştir. 

B) Kiracı Kadir, Kasım 2023 kirasını evsahibi Erol’a ödememiştir.

C) Kazım, Şelale Otel’de bir hafta kalmış ve konaklama bedelini ödememiştir.

D) Öğrenci Semih, Akbank’tan tüketici kredisi almış ve aldığı krediyi geri ödememiştir.

E) Buse, arkadaşı Ayça’dan 5.800 TL borç almış ve kararlaştırılmasına rağmen anaparayı ödediği halde anapara faizini ödememiştir.

 

32. Aşağıdakilerden hangisi sözleşmenin kurucu unsurlarındandır?

A) Şekil şartına uyulması

B) Karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanında bulunulması

C) Muvazaalı olmaması

D) Tarafların tam ehliyetli olması

E) Edimler arasında açık oransızlık olmaması

 

33. Ayça, 28.11.2023 tarihinde Buse’ye 58.000 TL borç vermiş, borcun 3 ay sonra ödeneceğini kararlaştırmışlardır.  Ayça, alacağını hangi tarihten hangi tarihe kadar ifa davası yoluyla veya icra takibi yaparak isteyebilir?

A) 28.11.2023-28.11.2028

B) 28.11.2023-28.11.2033

C) 28.01.2024-28.01.2034

D) 28.02.2024-28.02.2029

E) 28.02.2024-28.02.2034

34. «TBK m.27/1’e göre, bir sözleşmenin konusu, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, (X) veya kişilik haklarına aykırı ya da imkânsız ise o sözleşme kesin olarak hükümsüzdür.» Boş bırakılan yere hangisi gelmelidir?

A) Kamu düzenine

B) Genel sağlığa

C) Milli güvenliğe

D) Ulusal bütünlüğe

E) Kutsal değerlere

 

35. Satıcı (S), bir saati alıcı (A)’ya satar. (A), saati iki gün sonra gelip teslim alacaktır. Ancak (S), aynı saati bu kez (Ü)’ye satar ve teslim eder. Bu durumda (A), saatin kendisine teslimini (Ü)’den isteyebilir mi? Neden?

A) İsteyebilir. Çünkü (A)’nın hakkı nispidir ve sadece (S)’ye karşı ileri sürülebilir.

B) İsteyemez. Çünkü (A)’nın hakkı nispidir ve sadece (S)’ye karşı ileri sürülebilir.

C) İsteyebilir. Çünkü (A)’nın hakkı mutlaktır ve sadece (S)’ye karşı ileri sürülebilir.

D) İsteyemez. Çünkü (A)’nın hakkı nispidir ve herkese karşı ileri sürülebilir.

E) İsteyebilir. Çünkü neden olmasın. 

 

36. İtiraz savunmasına ilişkin hangisi doğru değildir?

A) Menfaati olan herkes tarafından ileri sürülebilir.

B) Feragat etmek mümkündür.

C) Hakim tarafında resen dikkate alınır.

D) Tek taraflı bir irade açıklamasıyla ortadan kaldırılamaz.

E) Bir hak değil, var olan bir durumun ortaya konmasıdır.

 

37. “Ayırt etme gücünden yoksun 58 yaşındaki Zafer, kendisine ait saatin 580 TL’ye satışı konusunda 17 yaşındaki lise öğrencisi Muzaffer ile sözleşme imzalamıştır.” Olayla ilgili olarak hangisi doğrudur?

A) Vasinin onayı ile Muzaffer malik olabilir.

B) Satım sözleşmesi her türlü geçersizdir.

C) Vasinin icazeti ile sözleşme geçerli hale gelebilir.

D) Vesayet makamının onayı gereklidir.

E) Sözleşme kurulmamıştır.

 

38. Sözleşmelerin geçersizliğine ilişkin aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?

A) Nisbi butlanın taraflarca ileri sürülmesi gerekir, hakim resen dikkate alamaz.

B) Mutlak butlan defi değil itirazdır.

C) Nisbi butlanda sözleşme baştan itibaren geçersizdir.

D) İptal hakkı sahibi sözleşmeye açıkça icazet vererek iptal hakkından vazgeçebilir.

E) İptal hakkı ancak belli bir süre içinde kullanılabilir.

 

39. (A)'nın (B)'ye 58.000 TL tutarındaki borcunu zamanaşımına uğramış olmasına rağmen ödemesi halinde aşağıdakilerden hangisi söz konusu olur?

A) A, hata ile ödediğini ileri sürerek 58.000 Türk Lirasının kendisine geri verilmesini ister.

B) Bu ödeme, bir elden bağışlama sayılacağından, rücu sebeplerinden biri gerçekleşmedikçe, A, geri verme isteminde bulunamaz.

C) A'nın ödemesiyle borç yenilenmiş sayılır,

D) Bu geçerli bir ifadır, A, geri verme isteminde bulunamaz.

E) A, vekâletsiz iş görme hükümlerine dayanarak iade talebinde bulunabilir.

 

40. Zamanaşımı süresi kural olarak ne zaman başlar?

A) Sözleşme kurulduğunda

B) Sözleşmeden doğan borç ifa edildiğinde

C) Sözleşmeden doğan borç muaccel olduğunda

D) Sözleşme süresi sona erdiğinde

E) Sözleşme görüşmelerine başlandığında

 

 

 

 

 

 

41. Ahmet’in Zeynep’e 580.000 TL’ye sattığı “Kara Şimşek” isimli yarış atı, satım sözleşmesinin kurulmasından önce saat 06.45’te eceliyle ölmüştür ve sözleşme taraflarının bu durumdan haberi yoktur. Bu durumda akdedilen sözleşmenin hukuki sonucu nedir?

A) Ahmet’in borcu sona erer.

B) Ahmet isterse sözleşmeyi iptal edebilir.

C) Başlangıçtaki imkânsızlık nedeniyle sözleşme kesin hükümsüz (batıl) olur.

D) Ahmet, ifa imkânsızlığı dolayısıyla Zeynep’in  zararlarını tazmin eder.

E) Sözleşme geçerli bir şekilde kurulur, ancak ifa gerçekleşmeyeceği için Ahmet temerrüde düşer.

 

42. Evsahibi Erol, evini Ömer, Önder ve Özge isimli üç öğrenciye aylık 600 TL’ye kiralamıştır. Kira kontratında sorumluluğun müteselsil olacağı yazılı değildir. Kiracılar, ilk kira bedelini ödememişlerdir. Bu olaya ilişkin aşağıdakilerden hangisi ya da hangileri doğrudur?

I.             Erol, kira parasının tamamını Önder’den isteyebilir.

II.            Özge, borcun tamamından Erol’a karşı sorumludur.

III.          Önder, borcun tamamından Ömer’e karşı sorumludur.

IV.           Öğrencilerin her biri, kiranın sadece kendi payına düşen kısmından Erol’a karşı sorumludur.

A)     I – II – III – IV

B)    II – III – IV

C)    I – II – III

D)    Sadece I

E)    Sadece IV

 

43. Salim ve Gökhan, 14 Ekim 2013 günü bir sözleşme yaparak borcun önümüzdeki ay ifa edilmesini kararlaştırmışlardır. İfa günü ile ilgili başka bir husus kararlaştırılmamıştır. Buna göre, borcun ifa günü aşağıdakilerden hangisidir?

A)     1 Kasım 2013

B)    11 Kasım 2013

C)    15 Kasım 2013

D)    16 Kasım 2013

E)    30 Kasım 2013

 

44. Taraflar aksine bir anlaşma yapmadığı takdirde para borcunun ifa yeri ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?

A)     Alacaklının, ifa zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilmelidir.

B)    Alacaklının, sözleşme kurulduğu andaki yerleşim yerinde ifa edilmelidir.

C)    Borçlunun, sözleşme kurulduğu andaki yerleşim yerinde ifa edilmelidir.

D)    Borçlunun, ifa zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilmelidir.

E)    Sözleşmenin kurulması zamanında para nerede bulunuyorsa orada ifa edilmelidir.

 

45. TSK İç Hizmet Yönetmeliği m.47: "Âmirin yüzüne karşı kendisinden şikâyet yasaktır. Ötede beride âmirinden şikâyet edeceğini söylemek, işi dedikoduya çevirtmek de cezai muciptir." Bu hukuk kuralının türü nedir?

A) Mutlak emredici kural

B) Tamamlayıcı kural

C) Tanımlayıcı kural

D) Yorumlayıcı kural

E) Nisbi emredici kural

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

46. Aşağıdaki kuralların niteliği sırasıyla hangisidir?

I.TBK m.170/2: “Aksi kararlaştırılmamışsa, geciktirici koşula bağlı sözleşme, ancak koşulun gerçekleştiği andan başlayarak hüküm ifade eder.”

II.TBK m.176: “Bir koşul, hukuka veya ahlaka aykırı bir yapma veya yapmama fiilini sağlamak amacıyla konulmuşsa, bu koşula bağlı hukuki işlem kesin olarak hükümsüzdür.”

III.TBK m.179/1: “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.”

A) Emredici – Emredici – Emredici

B) Emredici – Tamamlayıcı – Tamamlayıcı

C) Tamamlayıcı – Tamamlayıcı – Tamamlayıcı

D) Tamamlayıcı – Emredici – Tamamlayıcı

E) Emredici – Tamamlayıcı – Emredici

 

47. “Esra, hayatı boyunca üç defa evlenmiş ve boşanmıştır. Kocalarının isimleri sırasıyla Vedat, Sedat ve Müjdat’tır. Esra’nın Vedat’tan Hale, Sedat’tan Jale ve Müjdat’tan Lale isimli üç kızı olmuştur.” TMK m.129’da düzenlenen evlenme yasağına göre, buna göre aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Müjdat, Hale ile evlenemez.

B) Vedat, Jale ile evlenemez.

C) Sedat, Lale ile evlenebilir.

D) Sedat, Hale ile evlenemez.

E) Vedat, Hale ile evlenemez.

 

48. «Kanunlar, Anayasaya aykırı ise, belli makamların başvurusu üzerine (X) tarafından denetlenirler ve gerçekten aykırıysalar iptal edilirler.» (X) yerine sırasıyla aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?

A) Anayasa Mahkemesi

B) Yargıtay

C) Danıştay

D) Uyuşmazlık Mahkemesi

E) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

 

49. Özel hukukta kanun boşluğu varsa hakim ne yapmalıdır?

A) Hakim, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunur.

B) Hakim, kural koyması için TBMM’ye istekte bulunur.

C) Hakim, örf ve adet hukuku kuralına göre sorunu çözer.

D) Hakim, hukuk yaratarak sorunu çözer.

E) Hakim, davanın çözümünü Yargıtay’a bırakır.

 

50. Özel hukukta hukuk boşluğu varsa hakim ne yapmalıdır?

A) Hakim, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunur.

B) Hakim, kural koyması için TBMM’ye istekte bulunur.

C) Hakim, örf ve adet hukuku kuralına göre sorunu çözer.

D) Hakim, hukuk yaratarak sorunu çözer.

E) Hakim, davanın çözümünü Yargıtay’a bırakır.

Kübik Şirin


Rüyamda Picasso'yu gördüm. Her zamanki gibi zayıf ve inceydi. Ancak yüzündeki derin, anlamlı, sancılı ifade hepten silinmiş, yerini sahte bir tebessümle cilalanmış politik bir duruşa bırakmıştı. Yaptığı portrelerin şeklini yüzüne giydirmişti, kübik bir şirin oluvermişti. Daha az şirin, daha çok kübik. Bir tuvalin karşısındaydı, resim yapmakla meşguldü ancak elinde fırça yoktu, mühür vardı. Zaten üzerine de lekeli bir ressam önlüğü değil, tek bir leke bile bulunmayan lacivert takım elbise giymişti. Ayakkabılar iskarpin. Kendiliğinden boyalı, yani boya gerekmez, parlaması için kadife bir bezle şöyle bir silmek kafi. Bir sanatçıdan çok Yozgat Sorgun Ak Parti Merkez İlçe Başkanı gibiydi. "Sayın" demek zorunda kaldım, oysa "naber lan kurug.t" demem gerekirdi, ne de olsa akran sayılırız. Yanına teklifsizce sokuldum, kendimi inkar edercesine zoraki gülümsedim. Ben "sayın" dedikçe, o şımardı, siyahtan başka renk tanımayan mührü daha sert tuvale vurdu. Tuval "bana mısın" dedi. Tuvali alıp Picasso'nun başına geçirmek istedim, serde korkaklık var, yapamadım. 

Yatay dikdörtgen biçimli tuvale baktım. Ortada çaprazlama uzayan ve giderek daralan gamsız bir ırmak. Sağ yanda karemsi bir ev. İki göz pencere, bir ağız kapı. Evin yanında bir elma ağacı. Armut da olabilir. Irmağın üzerinde ve tuvalin tam ortasında hilal kıvrımlı tahta bir köprü. Yukarıda sıra sıra dağlar. Sıra sıra dağların arasında sırıtan yavşak bir güneş. Güneşi çizerken model sorunu yaşamadığı kesin. Etrafında çok. "Ne bu şimdi?" dedim. "Müfredata uygun" dedi. "S.keyim müfredatını" diyecektim, sustum, malum, viran olası hanede evlad ü iyal var. 

Lafa hemen giremedim. Gayrısamimi ve zoraki bir girizgah yaptım. Ben de sanatçıyım, dedim, ben de resim yapayım, dedim, bana da bir tuval verin, dedim, mühür istemem fırça lütfen, dedim. Daha da diyecektim. Gençliğimde ve otuzlarımda hatta kırkın başlarında, kendimi uzun uzun anlatırdım ve bunu zevkle yapardım. Bir işe yaramadığını anladığımda, cümlelerim kısaldı ve yolculuklarına -hiç bitmeyen yolculuklarına- içimde devam etti. İşte yine diyeceklerimin dış mekandaki sesli macerası bitmiş, iç mekandaki sessiz macerası devam ediyordu ki; Picasso'nun içinden küçük bir Franco çıktı. Guernica'yı yapan Picasso, hayır ekmeksiz kalmaktan korktuğu için değil (korkmak insanidir, korkan ayıplanamaz, korkan değil korkutan ahlaksızdır-K.G.), içinde gizli kalmış mühür sevdasından ötürü Franco'laşmıştı. Mührü tuvale Müzeyyen Gürkaya edasıyla sertçe vurdu. Kocaman bir yazı tuvalde belirdi: REDDEDİLDİ.     

Picasso'yu rüyamda gördüm. Arz ederim. 


Hüseyin Cem ÇÖL

11 Aralık 2024 Salı - PELİTLİ 

30 Kasım 2024 Cumartesi

Öğrenci




 



İlkokulu ve ortaokulu saymazsak, pek başarılı bir öğrenci olamadım. Orta sonda sendeledim, lisede kalabalıklar arasında kayboldum. Lise bir ve ikide (Divriği'de) aleviler, lise üçte (Sivas'ta) haylazlar beni okuldan soğuttu. Okuldan koptukça, kendi içimde bir dünya inşa etme çabasına giriştim. (Bu çaba hiç bitmedi ve bitecek gibi de değil.) Üniversite ve sonrası, edebiyat-din-kitap-sanat sarmalında kendi yolumu bulmaya çalışırken, genç bir insan olmanın fiziki gereklilikleri altında sıkışarak hatta boğularak geçti. Neyse ki güç-bela elde ettiğim bir-iki diploma sayesinde, kimseye muhtaç olmadan hayat gailemi bu yaşıma gelene kadar sürdürebildim. Yarım asrı bulan ve ne uzayan, ne kısalan bir hayatın bana sunduğu tek övünç madalyası da işte bu oldu: Kimseye eyvallah etmeden, kimseye muhtaç olmadan evimi geçindirmek ve çocuklarımı büyütmek.     

Okumayı, kitapları hep sevdim, hatta çok sevdim ama okulu da, öğrenciliği de öğrencilik hayatım boyunca hiç sevmedim. Zaten bu hayatta ne öğrendiysem, okulda öğrenmedim. Okul, gidilmesi gereken zorunlu bir yerdi sadece, gidilmesi zorunluydu ve ben de sadece gittim. O yüzden lise öğrencisiyken devamsızlık hakkını sonuna kadar kullanırdım. Okuldan kaçardım fırsat buldukça. Peki nereye kaçardım? Divriği'de Mursal Barajına giderdim mesela. O ergen delikanlının, hayata karşı pek de cesur olmadığı halde, adeta başka bir ülkeyi hatta başka bir gezegeni andıran o ıssız tepelerde, tepelerin arasında gamsızca akan ırmağın kenarında korkmadan tek başına nasıl yürüdüğüne şimdi ne çok şaşıyorum. 

Peki ya Sivas'ın o meşhur kan donduran sabah ayazında okuldan kaçıp nereye giderdim? O vakitler, doksanların başı, tam olarak 91-92 yılı, Sivas İl-Halk Kütüphanesi Çifte Minare'nin az ötesinde, Hükümet Meydanının karşısındaki ağaçlıklı parkın arasındaydı. Ön cephesi Sirer Caddesine bakardı. Üç katlı binanın en üst katına çıkardım. Orası benim için malum, pek çokları için meçhul bir hazineydi. Edebiyat, sanat, mizah dergilerinin koleksiyonları hemen yanıbaşımızdaki raflardaydı. Görevli memureyi meşgul etmeden, dilediğin dergiyi teklifsizce alıp okuyabilirdin. Bu kadar kitap bolluğunun ortasında yaşayan kütüphanecilerin dünyanın en şanslı, en mutlu insanları olduğunu düşünürdüm ama ne tuhaf, biri hariç tüm memurların suratından memnuniyetsizlik akardı. Orada, o katta, tozlu rafların arasında elimin dokunduğu, sayfalarını karıştırdığım tüm o dergi ciltleri, inşa etmeye çabaladığım kendi biricik dünyamın temelleri oldular. Ben kitapları, devletin okullarında değil, bir babamın evdeki küçük ve mütevazı kütüphanesinde, bir de işte o Sivas İl-Halk Kütüphanesinin tozlu raflarında sevdim. 

Lise son sınıfta Divriği'den Sivas'a gelmiştim. Çocukluğumun geçtiği mahallede, Alibaba Mahallesinde, babaannemin ve dedemin yanında kalıyordum. Babam beni dersaneye de yazdırmıştı, üniversite sınavına daha iyi hazırlanmam için. Okula nasıl hafta içi zoraki gidiyorsam, dersaneye de hafta sonları zoraki giderdim. Benim çalışma programımın çok gerisinde, buyurgan, üstten bakan, soğuk, açıkçası bana katkısı olmayan bir yerdi dersane. Evet, iyi bir öğrenci değildim ama tembel biri de asla değildim. Neye ne kadar çalışmam gerektiğini kendim belirliyor, neyi ne kadar öğrendiğimin ölçümünü kendim yapıyordum. Babannemin hamur açtığı ayaklıklı bir tahta vardı. Çalışma masam oydu. Ev sobalıydı ve sadece TRT'yi çeken siyah-beyaz Philips marka bir televizyonumuz vardı. Elbette kumandasız. İnternetin, cep telefonunun, bilgisayarın olmadığı ve o yüzden zihnimizin berrak kaldığı o dingin zamanlar. Virajdan önceki son asude günler. İşte o kuzine sobalı, tek kanallı babaannemin evinde elimdeki ders kitaplarını, soru bankalarını, hazırlık dergilerini defalarca hatmederek üniversite sınavına hazırlanmıştım. O kadar çok çalışmıştım ki, elimdeki kaynakları defalarca bitirdiğim için, son bir ayı nerdeyse dinlenerek ve sınav gününü bekleyerek geçirdiğimi çok iyi hatırlıyorum. 

Peki ne olacaktım? Sözelciydim ve sözelden kazanılabilecek bütün okulları (hukuk, siyasal, edebiyat, tarih, iktisat, maliye vs.) zorlanmadan kazanabiliyordum. O süreçte kimseye tercih listeme neleri yazmam gerektiğini sormadım, kimse de beni yönlendirmedi. Ne okul, ne dersane, ne ailem bana telkinde bulunmadı. Öğüt verenim, yol gösterenim olmadı. Ben de o kadar bilinçli değildim aslında. İstediğim bir meslek vardı, hatta kendime çok uygun gördüğüm bir meslek vardı hayalimde: Kütüphanecilik. Fakat puanı o kadar düşüktü ki (412 idi) ve benim sınavdan aldığım puan o kadar yüksekti ki (512 idi). Ve ben, sırf aldığım puan boşa gitmesin diye, en tepeye Ankara Hukuk yazdım ve aradaki üç yıllık kesintiyi saymazsak 1992'dan 2010'a kadar sürecek Cebeci maceram işte böyle gönülsüzce başladı. Gönülsüz yapılan aş, benim hem karnımı, hem başımı yıllarca ağrıttı. 

Cebeci'yi sevdim ama üniversiteyi de, hukuku da sevmedim. Hadi kamu hukuku neyse de -anayasa, genel kamu, hatta hukuk felsefesi fena değildi-, özel hukuk haddinden fazla hayata dönüktü ve hiç bana göre değildi. Sevdiğim birkaç hoca vardı, mesela Medenici Bilge hoca, tanıdığım en sevecen, en anaç kadındı. Ders nasıl sevgiyle anlatılırsa işte öyle anlatırdı. Böyle birkaç isim daha sayabilirim ama okulu sevmem için yeterli değillerdi. Derslere ara sıra gelirdim, ancak hiçbirini tam anlamıyla dinleyemezdim, çok çabuk kopardım hocanın dünyasından, yanımda getirdiğim kitabımı -muhakkak yanımda hukuk-dışı bir kitap olurdu- gizli gizli okuyarak dersin bitmesini beklerdim. 

Üniversite -çok şükür- uzamadan bitti, avukatlık stajı falan derken, evlendim, baba oldum ve üç yıl sonra kendimi yeniden kürkçü dükkanında, Cebeci'de buldum. Onbir yıl sürecek ve nasıl başladıysa öyle bitecek asistanlık yani öğrencilik günlerimde, okulla aramdaki mesafe azalacağına daha da arttı. Okul, hep kaçmak istediğim ama nedense hiç kopamadığım bir yer olarak hayatımda tuhaf bir yer işgal etti. Kütüphaneler, Kızılay'daki kitapçılar, Olgunlar Sokak, sahaflar, ikinci el kitap satan dükkanlar, pazar yerleri en çok uğradığım mekanlardı. Kitaba olan düşkünlüğüm ve okula olan isteksizliğim arasındaki tenakuz, bir bakıma hayatımın gülünç ve acıklı özetidir.  

2010 yılında Trabzon'a geldiğimde, hiç hazır olmadığım halde, omuzlarıma birkaç dersin sorumluluğu yüklendi. Ve çok tuhaf, beni şaşırtan bir şey oldu, okulu sevmeyen, öğrenciliği sevmeyen, hukuku sevmeyen ben, bir anda ders anlatmayı, ders anlatmak için saatlerce hukuk kitabı okumayı seven biri oldum. Yeryüzünün en mahçup insanlarından biri olmama rağmen, ders anlatmak için, öğrencilerin karşısına çıkmak için hep istekli, atılgan davrandım. Bana lisansta pek karmaşık gelen özel hukuk dersleri, bu kez öğrenmekten, okumaktan, anlatmaktan bıkmadığım dersler oldular. Özetle ders anlatmayı çok sevdim, dahası iyi ders anlatmak için çok çaba gösterdim. Sorumlusu olduğum her derste, kitaplardan, pratik çalışmalardan yararlanarak, öğrenciye yönelik ders notları hazırladım. Hayatımda iyi bir öğrenci olamadım ama iyi bir ders sorumlusu olmak için elimden gelenin fazlasını yaptım. Hep gayret içinde oldum. Öğrencilerden aldığım geri-dönüşler genellikle olumluydu ama hepsi nazik çocuklar, ayıp olmasın diye olumsuz eleştirilerini benden saklamış da olabilirler.

Her öğretmen derse kendi yorumunu, üslubunu, kendi tarzını katar. Ben de, deneme-yanılma yoluyla kendi tarzımı buldum. Konuyu basitleştirmek, somut, akılda kalıcı ve canlı örnekler vermek, tahtaya yazarak konuyu özetlemek, öğrencilere soru sorarak derse katılmalarını sağlamak, basit ve anlaşılır ders notları hazırlamak, pratik çalışmalarla anlatılan konunun öğrenilmesini pekiştirmek vs. Tam 14 yılım işte bu ders denilen uğraşı nasıl daha verimli kılabilirim kaygısıyla geçti. Tüm bu çabaların sonunda kime ne öğrettim, öğretebildim mi bilmiyorum. Ben sadece iyi anlatma gayreti içinde oldum. Geriye baktığımda en azından vicdanen rahatım. Bu da bana yeter. 

Öğretmenlik tamam. En azından benim açımdan tamam. Bu yaştan sonra kimseye kendimi zorla beğendirecek halim yok. Emeklilik hakkını da elde ettim. Rızam hilafına da olsa, ana derslerin yükü de üzerimden alındı, geriye bana ufak tefek dersler kaldı. Bir şeyleri ispatlamak için değil, sadece keyif almak için ders anlatıyorum artık.

Öğretmenlik tamam, benim yapabildiğim bu. Zaten ders taleplerimi yönetim dikkate almıyor ve benden fazlası da istenmiyor. Ahir ömrümde nihayet okula bir yanıyla tutundum, öğretmenliği gerçekten sevdim ve bihakkın yaptım. Fakat bir eksiğim var: Öğrencilik. Bu eksiğimi giderebilir miyim? Öğrenci olabilir miyim? Hocaların dar kalıplara sıkıştırdığı bilgileri gevelemeye, istediğimi değil bana sunulanı ezberlemeye ve sınav denilen ahlaksızca muameleye katlanmaya artık hazır mıyım? Tüm bu ders-sınav-ders-sınav-ders-sınav döngüsü bitip diploma almayı başardığımda, öğretmenlikten sonra öğrencilik engelini aşıp, ergenliğimde küstüğüm okulla hayatımın sonbaharında barışabilir miyim? 

Bu sorularımın yanıtını bulmak için, üç ay kadar önce Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Tarih bölümüne kayıt yaptım. Tarih, hayatımın her döneminde ilgimi çeken bir alan olmuştur. Dersler daha başlamadan, bir heves, ders kitaplarını satın almış, hatta "Helen ve Roma Tarihi" dersinin kitabını baştan sona okumuştum. Tarihe ilgi duyan meraklı bir okuyucu olarak tarih kitabı okumak gerçekten keyif verici ve dinlendirici. Fakat bir öğrenci gözüyle bakınca sınav baskısı kendini sayfa aralarında belli ediyor. Ve sınav baskısı, öğrenmenin keyfini de kaçırıyor, hatta öğrenmeyi de engelliyor.  

Online derslerin epeyine katıldım. Hocaların yarısı öğrencinin varlığını hesaba katmadan "dersleri okuyup" zamanlarını doldurdular, kalan yarısı ise öğrencilerin sorularını dikkate alarak ders yaptılar. Haftaya vize sınavlarım var ve biri dışında, sınavlara hazır değilim.

Dün, sınav yerimi öğrenmek için ilgili sayfaya baktım ve beni çok şaşırtan bir sonuçla karşılaştım. 14 yıldır ders anlattığım sınıflarda, odamın da bulunduğu 3. kattaki HUK-303, HUK-304 sınıflarında sınava gireceğim. 

Öğretmen olarak okulla barıştım, öğrenci olarak da okulla barışmam için bundan daha iyi bir işaret olabilir mi?  

***

Epeydir bloga kendime dair bişeyler yazmıyordum. Bu yazı iyi oldu. Yazmayı gerçekten özlemişim.


Hüseyin Cem ÇÖL
30 Kasım 2024 Cumartesi - Pelitli  

15 Ekim 2024 Salı

TRÜ HF 1. Sınıf Öğrencilerine HUKUK EĞİTİMİNDE DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ ÜZERİNE DÜŞÜNCE VE ÖNERİLER

 

HUKUK EĞİTİMİNDE DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ ÜZERİNE DÜŞÜNCE VE ÖNERİLER[1]

ÖNEMLİ NOT: Aşağıda okuyacağınız öneriler kesinlik arz etmemekte, öğretim üyesinden öğretim üyesine değişkenlik gösterebilmektedir. Fakat bu önerilerin hepsi başarılı hukuk öğrencileri tarafından denenmiş ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bu yazı, hukuk eğitimine yeni başlayan öğrencilere yol göstermek amacıyla hazırlanmış mütevazi öneriler demetinden ibarettir.

I. Neden hukuk eğitiminde ders çalışma yöntemleri? Hukuk fakültesine yeni kayıt yaptıran bir öğrenci, özellikle fakültenin ilk dönemlerinde çok ağır bir bunalım yaşamaktadır. Üniversite hayatının lise ortamından farklı olması, farklı bir şehirde bulunma, aileden uzak olma gibi durumların dışında hukuk eğitiminin kendine özgü yapısı da bazı sorunlara neden olmaktadır. Lise eğitimi sırasında, hukuk eğitiminde görülen derslerle bağlantılı herhangi bir konunun işlenmemiş olması, hukuk öğrencisini ne yapacağını kestiremez durumda bırakmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin iyi bir hukuk eğitimi almaları için ders çalışma yöntemleri hakkında yol gösterilmesi gerekmektedir. Bu metin bu amaçla hazırlanmıştır.

II. Derse gelirken yapılması gerekenler: Derse gelirken yüzeysel dahi olsa o gün anlatılacak konunun çalışılması başarı grafiğini artırır. Derse bu şekilde gelen öğrenci böylece dersten sıkılmaz, dersi daha istekle dinler ve derse devamı artar. Anlayamadığı noktaları dersin hocasına sorma imkanı bulur. Derse gelmeden önce bir kez kabaca bile olsa okunan ve o gün anlatılacak bilgilerin derste de aktarılması bilginin kolayca yerleşmesini sağlar. Belli aralıklarla yapılan tekrar da bilgiyi kalıcılaştırır.

III. Dipnot okuma alışkanlığı kazanma: Hukuk öğrencisi, ders kitaplarında bulunan dipnotları mutlaka okumalıdır. Dipnotlar lüzumsuz yere konulmuş bilgiler değildir. Burada bazen bir yargı kararına, bazen öğreti görüşüne veya bilimsel bir makaleye yer verilmektedir. Bu bilgiler hukuk öğrencisinin hukuk bilgisini, mantığını ve hukuku kavrayışını genişletir. Öğrencinin dipnot okuma alışkanlığını kazanabilmesi için öncelikle konuyu ders kitabından çalışması gerekir. Ders kitabı yerine güvenilir ve sağlıklı olmayan ders notlarından çalışılması uzun vadede öğrenciye yarar değil zarar getirir. Geleceğin nitelikli hukukçuları ancak okuyan, düşünen, sorgulayan, yeni fikirlere açık, vizyon sahibi kişiler arasından çıkabilir. Bu nitelikleri hukukçuya ancak güvenilir, birikimli akademisyenlerin yazdığı ders kitapları verebilir.

IV. Kanunla beraber çalışma: Bir hukuk öğrencisinin ilgili derse kanunsuz çalışması tam anlamıyla bir intihardır. Bir asker için tüfeği ne anlam ifade ediyorsa hukuk öğrencisi için de kanun (ve ilgili ders kitabı) o anlam ifade eder. Sadece ders çalışırken değil, derste de kanun (ve ders kitabı) hazır bulundurulmalı, dersin öğretim üyesi konuyla ilgili kanun hükümlerini anlatırken, öğrenci bunu önünde açık olan kanundan takip etmelidir. Unutulmamalıdır ki, hukukçu her şeyi bilen değil aradığını nerede (mevzuat denizinin neresinde) bulabileceğini iyi bilen kişidir.[2] Kanunla birlikte çalışma, öğrencinin bilgisinin kanuna dayanmasını sağlayacak, böylece ezberci değil, düşünmeye ve sorgulamaya yaslanan bir öğrenme süreci oluşacak, bu da bilginin kalıcılaşmasına katkıda bulunacaktır. Zaten ders kitapları, kanunların bir nevi geniş açıklaması (şerhi) niteliğinde olduğu düşünülmektedir.[3] Öğrenci kanunu esas alarak çalışma yöntemi geliştirdiğinde bilgiye en kısa yoldan ve doğrudan ulaşma becerisine ulaşabilecektir.

V. Madde atıflı kanun kullanmanın yararı: Edinilen kanunlar mümkün olduğunca madde atıflı olmalıdır. İlgili hükümler okunurken, o maddenin altındaki atıflar takip edilmeli ve o maddenin hukuk sistemi içindeki yeri kavranmalıdır. Böylece, çalışılan bir hukuksal kurumun diğer kanunlardaki hükümlerle ilişkisi saptanacağı gibi hukuk sistemine bütünsel açıdan bakma alışkanlığı da kazanılacaktır. Bu, hukuk sisteminin kendi içindeki bütünlüğünün fark edilmesini sağlayacak, aradığı konuyu nerede bulabileceğini bilen ve sisteme kuş bakışı bakma yeteneği kazanmış hukukçuların yetişmesine yardımcı olacaktır.

VI. Çalışma yöntemi: Çalışma yöntemi olarak kimi öğrenciler sadece okuyarak, kimileri anlatarak, kimileri de yazarak çalışma yöntemini tercih eder. Hukuk eğitimi temelde okumaya dayanmış olmakla birlikte sadece okuyarak çalışma yönteminin başka yan unsurlarla desteklenmesi şarttır. Örneğin yazarak çalışmak, anlatarak çalışmak gibi. Deneyimler göstermiştir ki, en azından önemli görülen konuların anlatılarak çalışılması daha verimli sonuçlar doğurmaktadır. Öğrenci bu yöntemde okuduğu ders kitabının sayfalarında kendine göre bir sınırlandırma yaptıktan sonra bir kere okuyup okuduğu kısımları kendi kendine veya bir veya birkaç arkadaş grubuna anlatmalıdır. Akılda kalan kısımlar öğrenci tarafından tekrarlandığında, bilginin çok etkili bir şekilde zihinde kaldığı görülecektir. Kuşkusuz bu yapılırken kanunla çalışma yöntemi de göz ardı edilmemelidir. Bir kez anlatma en az üç kez okumaya bedeldir. İşi mantığıyla öğrenmek, takılınan noktalar üzerinde fikir üreterek ve düşünerek çalışmak en doğru yoldur. Anlatarak çalışmanın bir diğer faydası da birden fazla duyu organının harekete geçmesini sağlamasıdır. Gerçekten de anlatarak çalışılırken hem görme duyuları çalışacak hem de okuma sırasında algılama kapasitesi en yüksek seviyeye çıkacaktır.

VII. Temel derslerin önemi: Hukuk eğitiminin olmazsa olmaz temel dersleri bulunmaktadır ve bu derslerdeki bilgi eksiklikleri, zincirleme olarak diğerlerini etkilemektedir. Kişiden kişiye değişebilmekle birlikte, kanaatimizce bu temel dersler; Roma Hukuku, Medeni Hukuk, Borçlar Hukuku, Anayasa Hukuku, İdare Hukuku ve Ceza Hukuku’dur. Bu dersler hayati öneme sahiptir. Tam bu noktada belirtmek istediğimiz bir diğer önemli ders de hem özel hukuk hem de kamu hukukundan ortak noktalar içeren Hukuka Giriş dersidir. Hukuka Giriş dersi fakülteye yeni kayıt yaptıran ve hukuk ile ilgili henüz pek az şey bilen öğrenciler için çok büyük öneme sahiptir. Bu derste, ilerleyen yıllarda ayrıntılarıyla görülecek olan temel alanların adeta özeti geçilmekte ve temel kavram ve kurumlar öğretilmektedir. Özel hukuk alanında ise kanaatimizce en hayati öneme sahip olan ders Borçlar Genel Hukuku’dur. Borçlar Hukuku ilke ve kuralları özel hukukun anayasası niteliğindedir. Özel hukukta başarılı olabilmenin en önemli koşulu Borçlar Hukuku’nu öğrenmektir.

VIII. Pratik çalışmalara devam: Teorik hukuk eğitimi mutlaka pratik çalışmalarla desteklenmelidir. Teori ve pratik arasındaki kopukluk, bilen ama bildiğini uygulayamayan hukukçu yetiştirir. Bu nedenle mutlaka pratik çalışmalara devam edilmeli, teorik bilginin uygulama içinde kullanılması ve kalıcılaşması sağlanmalıdır. Bu amaçla ders kitapları dışında pratik çalışmalar kitaplarının da edinilmesi ve bu kitaplardan çalışılması öğrenciye katkı sağlar.

IX. Ders kitapları içinde kaybolmamak için bir öneri: Ders kitaplarının içindekiler kısmı en az kitabın ana metni kadar önemlidir. Ders kitapları okunurken, kitabın içindekiler kısmının fotokopisi çekilerek konu başlıklarının takip edilmesi gerekir. Böylece her başlık geçildiğinde kitabın içinde kaybolma riski ortadan kalkar. Hangi başlık altında ne olduğunu, bir alt başlığın hangi konuyla ilişkili olduğunu bilen bir öğrenci konuyu çok daha hızlı ve kolay kavrayacaktır. Böylece, okuyucunun kitabın içinde kaybolması mümkün olmaz ve sistematik bilgisi gelişir. Ayrıca bu yöntemi benimsemekle şematik çalışma alışkanlığı kazanılır. Öğrencinin konuları şemalaştırması algılayışını güçlendirir ve konuların zihnine yerleşmesini kolaylaştırır.

X. Sınav soruları çözülürken dikkat edilecek hususlar: Öğrencinin ilk yapması gereken şey, sorulan sorunun hangi hukuki kurumla ilgili olduğunu saptamaktır. Daha sonra konunun veya kurumun tanımı yapılmalı, varsa unsurları kısaca yazılmalıdır. Son olarak ise somut olaya geçilmeli ve teorik bilgiler somut olaya uyarlanmalıdır. Bilgiler kağıda akla geldiği gibi konuşma diliyle değil hukukçu bakışıyla yansıtılmalıdır.

XI. Derse katılım: İyi bir hukukçu aynı zamanda iyi, doğru ve etkili konuşan bir kişidir. Bu nedenle öğrencinin derslere katılması, derslerde yapılan tartışmalarda görüşünü ifade etmesi, mesleki gelişim açısından çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki, dünyaya gelen kimse bilgilerini doğuştan getirmemektedir. Herkes belirli bir sistemle çalışarak, düşünerek, muhakeme yaparak bilgilerini sağlamlaştırır.

XII. Mesleki yayınlar: Bir hukukçunun kendini yenilemesi kaçınılmaz bir gerçektir. Yayını ve mevzuatı takip etmeyen, okumayan bir kişinin hukuk mesleğinde başarılı olması mümkün değildir. Bu ise yayın ve mevzuat takibini gerektirir. Dolayısıyla hukuk öğrencisi sadece ders kitabıyla bağlı kalmamalıdır.

XIII. Sınavı geçmek için değil öğrenmek için çalışmak: Bir hukuk öğrencisinin en büyük hedefi, not almak değil öğrenmek olmalıdır. Zaten bu amaçla yola çıkıldığında ister istemez not da gelecektir.

XIV. Hukuk sözlüğü ve genel sözlük kullanım alışkanlığı kazanmak: Bir hukuk öğrencisinin fakülteye kayıt yaptırdığı gün alması gereken ilk şey hukuk sözlüğüdür.[4]Gerek genel sözlüklerde, gerek hukuk sözlüklerinde anlamı bilinmeyen bir kavramla karşılaşıldığında sözlüğe bakılmalı, bu arada birkaç dakika bile olsa diğer sayfalar da karıştırılmalıdır. Böylece sözlük okuma alışkanlığı yerleşmelidir.

XV. Hukukçu her şeyi bilen kişi değildir: Hukukçu her şeyi bilen kişi değil, neyi nerede bulabileceğini iyi bilen kişidir. Dört yıllık bir sürece yayılan hukuk eğitiminde özellikle fakültenin başlarında öğrenilen bazı bilgilerin ilerleyen yıllarda unutulması bir telaş yaratmamalıdır; çünkü unutmak da öğrenmek kadar olağan bir süreçtir. Bazı ayrıntılar unutulabilir. Ancak ilgili dersin temel mantığını çözebilmiş bir öğrenci ayrıntıları ne kadar unutursa unutsun bakış açısını kaybetmeyecektir.

XVI. Pratik çalışma kitaplarından faydalanmayı bilmek: Dışarıdan bakıldığında hukuk fakültelerinde kanunların ezberletildiği şeklinde yanlış bir kanı vardır. Bunun daha da ötesinde hukukun bir ezber faaliyetinden ibaret olduğu anlayışı hakimdir. Oysa ki bu görüşler gerçeği yansıtmaz. Hukuk gerçek anlamıyla bir analitik düşünme yeteneğidir. Ezbere değil muhakemeye, düşünmeye, yorum yapmaya dayanan bir disiplindir.

Alman düşünür ve şair Goethe’nin bir sözünü hatırlatmakta fayda vardır: “Yalnız bilmek yetmez, uygulamak da gerek; yalnız istemek yetmez, yapmak da gerek.”

________________________________________

[1] Bu metin, Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Tamer BOZKURT’un hazırlamış olduğu “Hukuk Eğitiminde Ders Çalışma Yöntemleri Üzerine Düşünce ve Öneriler” isimli makalesinin ÖZETİ niteliğindedir.

[2] Kanunla birlikte çalışma yönteminin uygulanışı ve bu konudaki örnekler için Tamer BOZKURT’un makalesine bakınız.

[3] Bu noktada hukukun kanun ile eşdeğer olmadığı, hukukun kanunu da aşan bir anlama sahip olduğu akıldan uzak tutulmamalıdır.

[4] Piyasada pek çok hukuk sözlüğü bulunmakla birlikte, Prof. Dr. Ejder YILMAZ’ın hukuk sözlüğü (Öğrenciler İçin Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları) tavsiye edilebilir.

19 Kasım 2022 Cumartesi

Fathers and Daughters (2015)

 

Tek gecelik ilişkiler yaşamayı alışkanlık edinmiş bir kadın.

Din adamları, dindarlar, cübbeliler, kardinaller, hahamlar, şenocaklar, sifiller yani sırtını Tanrıya dayayanlar, Tanrı adına ve hesabına karar verenler, bu kadını taşlarlar. Üstten bakarlar, anlamazlar, anlamaya çalışmazlar, sadece hüküm verirler. Toplumu korumak adına bireyi yok ederler.

Peki ya tanrı? Tanrı bir temyiz mahkemesi ise din adamlarının hükmünü onar mı, yoksa bozar mı? Önce annesini öldürdün, peşinden ona sahip çıkmaya çalışan babasını da elinden aldın. Tüm sevdikleri yok oldu, sen yok ettin. Onu birine bağlanmaktan korkar hale getirdin. Bağlansa birine onu kaybetme ihtimali, yani onu da elinden alma ihtimalin vardı. O yüzden sevgi ihtiyacını tek gecelik ilişkilerde aradı. Bir yandan da sosyal hizmetlerde çalıştı, annesiz-babasız büyüyen çocuklara yardım etti. Senin açtığın yaraları tedavi etmek için çabaladı.

Yarayı açan sendin ey tanrı, taşlanan o kadın oldu.

Hüseyin Cem ÇÖL

Pelitli – 19 Kasım 2022 Cumartesi


29 Kasım 2021 Pazartesi

...

 

Öğrenci arkadaşlarla Orman Fakültesi Kantini önünde çay eşliğinde, çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Düzenleyen, katılan, soru soran, dinleyen, konuşan tüm arkadaşlara içtenlikle teşekkür ederim.


30 Ekim 2021 Cumartesi

Cumartesi Dersi

 

"Araklı'dan Trabzon'a gelirken ya tünele girersin ya da Kalecik'ten geçersin. Reenkarnasyona inanmadığım için, ben hep Kalecik'ten geçerim."


Hüseyin Cem

2 Temmuz 2021 Cuma



“Büyüklerle ben yapamıyorum

çocuklar da almıyor beni oyunlarına

devlet dairesinde

yangından kurtarılmayacak

sıkışmış bir çekmece gibiyim

açılamıyorum sana”

Sunay AKIN – Çekmece

31 Mayıs 2019 Cuma

Unutulan Bir



“Kış Uykusu” : Beni Bir Uşağın Gibi, Bir Kölen Gibi Yanına Al…

Hadi, biz de Anton Çehov’un hikayelerinden esinlenelim. Kısır hayatları içinde çıkış yolu bulamayan Çehov kahramanlarına dönüşelim. Hava kapalı olsun. Kapalı havalarda odamızın kapısını kilitleyip, kapalı bir filmin içine kendimizi kapatalım. Kendimizi unutalım. Bir kış uykusuna dalalım. Kötülüklere karşı koymama yolu, sadece Necla’nın değil, bizim de yolumuz olsun. Hatta bu pısırıklığımıza daha cafcaflı laflar da bulalım: Pasif direniş ya da ne bileyim sivil itaatsizlik diyelim, zavallılığımız daha çok prim yapsın.

Hem ne çok “laf” var değil mi? Bir anlam ifade etmeyen. Vicdan gibi, dürüstlük gibi, adalet gibi, hak gibi. Zaten çok iyi biliyoruz, “O” da yok. Korktuğumuz için O’nu var ettik, O’ndan korktuğumuz için, O’na “yok” diyemiyoruz. Burada es verip kahkahayı koyverelim. Nasıl bir korkuysa içimize sinen, hepten silmenin imkanı yok. “O ne var, ne de yok, bilemeyiz ki” diyenler de, “var ama ne yaptığının kendi bile farkında değil, hem bizi kendi halimize bıraktı” diyenler de korkak. Burada koyverdiğimiz kahkahayı tortop edip kıyma makinesinden geçirelim ki, ortada delil kalmasın. Gülünecek an değil, ciddi olalım.

*

Tek hakikat, diz kapaklarıdır.

Hüseyin Cem ÇÖL
5 Mart 2015 - Pelitli