19 Ocak 2013 Cumartesi

Gece Notları



Bir : Test yapmak dururken ısrarla klasik yapan, üstelik iki saatlik sınavda her bir ayrıntıyı isteyen ve karşılığında destansı metinlerle uğraşmak zorunda kalan aklımı çok seveyim. Hele bazı sınav kağıtları var ki, Orhun Abidesi gibi. Bir ömür yetmez çözmeye. E bana müstehaktır!

İki : İki gecedir ya da şöyle diyeyim sabaha karşı iki gündür, işte bu saatlerde, Star TV’de “Bir Demet Tiyatro”nun en eski bölümlerine tesadüf ediyorum.  Neşesi eksik olmayan eski bir dostla yeniden karşılaşmış gibiyim. Mükremin Çıtır adını bütünleme sınav kağıtlarında anmak farz oldu.

Üç : Forum’da Cem Yılmaz’ın gösterisini seyrettim önceki akşam. Yine kırdı geçirdi gülmekten. Hatta politik espri bile yaptı ilk kez: 

“Amerikana yaslanacaksın!”

Hüseyin Cem ÇÖL
19 Ocak 2013 - Pelitli 

16 Ocak 2013 Çarşamba

İlk Retweet



Yaklaşık üç aydır twitter alemindeyim ve bugün ilk defa bir tweetim retweet’lendi. Özgün-parlak-lafı gediğine koyan-afallatan-şapa oturtan-kahkaha attıran-işte budur dedirten bir laf etmiş de değilim üstelik. Altı üstü sevdiğim bir filmin linkini vermiştim. Hepsi bu.

Bir yerde yazmıştım. Twitter bana göre değil. Ben, kısa konuşmayı ama uzun yazmayı severim. Fakat, bu ilk retweetin verdiği gazla kısa kısa da olsa twitteri lafa boğasım var. İyi de ne yazayım? Linkini verdiğim her filmi takdir edecek, anla’yacak takipçilerim var mı ki?

Ben en iyisi paracıklarıma kıyıp bir AFORİZMALAR ANSİKLOPEDİSİ satın alayım da, hiç değilse her gün bir aforizma savurayım.  

Yakında ekşi sözlükte “hızla takipçisi azalan twitter” başlığını görürseniz, “kim ki la bu” demeyiniz. O ben olabilirim.

Hüseyin Cem ÇÖL
16 Ocak 2013 – Pelitli

14 Ocak 2013 Pazartesi

Üç Mesele


“Üç Mesele”, şair İsmet Özel’in 1978 yılında yayınladığı ve “teknik”, “medeniyet” , “yabancılaşma” kavramlarını incelediği bir deneme kitabı. Talebeliğimin ilk yıllarında okumuştum (93 olsa gerek) ve elbette hiç bir şey anlamamıştım. Şimdi okumaya kalksam, kavramakta pek zorluk yaşamam gibime geliyor; fakat zihnimde o meseleler yerini başka meselelere bıraktığı için yeniden Üç Mesele’ye gömülmeye hiç niyetim yok.

Meseleleri üç’leştirmek üç açıdan insanı rahatlatıyor sanki. Birincisi, yığınla mesele arasından üçünü seçmekle, pek çok ufak meseleyi zihinden kovalamış oluyoruz. İkincisi, meseleleri üç’lemekle, ana ve önemli meselelere daha bir dikkatle eğilme ve çözüm arama imkanı buluyoruz. Üçüncüsü de, üç güzel bir rakam.

Şimdi ben yığınla üç mesele (“iyi bir eş-iyi bir araba-iyi bir ev”, “medeni hukuk-borçlar hukuku-ticaret hukuku”, “ev kredisi-araba kredisi-Ahmet’e elden borç”, “Ayşe-Erdem-Dilara”, “vize-final-bütünleme”, “Diane Lane-Kate Winslet-Naomi Watts”) arasında kendi üç meselemi kendimce didikleyeyim. Madem bu blogu “öğrenciye katkı” olsun diye hazırlıyorum. Siz de buyrun o zaman :

Birinci Mesele : Limited Şirket Genel Kurul’unda Toplantı ve Karar Yetersayıları
Toplantı yetersayısı :  Kanun bu konuda bir düzenleme getirmemiş. Toplantıya 1 kişi bile katılsa hem genel yetrsayı hem özel yetersayı aranan durumlarda, toplantı yetersayıya ulaşılmış sayılıyor, yani toplanılabliyor.
Karar yetersayısı : Bu konuda Kanun iki farklı yetersayı hükmü getirmiş. Olağan diyebileceğimiz işler için genel yetersayı ve olağanüstü işler için diyebileceğimiz özel  yetersayı.
Genel Karar Yetersayısı : Kanun veya şirket sözleşmesinde aksi öngörülmediği takdirde, seçim kararları dâhil, tüm genel kurul kararları, toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınır (md. 620, f. 1).
Örnek : 20.000 TL esas sermayeli bir limited şirkette A’nın sermayesi 10.000 TL, B’nin 3.000 TL, C’nin 1.000 TL, D’nin 6.000 TL olsun. Gündemdeki konu şirkete ticari temsilci atamak.
  1. İhtimal : Toplantıya sadece A katıldı ve A (+) oy verdi. Karar alınabilir.
  2. İhtimal : Toplantıya A, B, C ve D katıldı. A (+) oy verdi, B,C ve D (-) oy verdi. Karar alınamaz.
  3. İhtimal : Toplantıya B,C ve D katıldı. B ve C (+) oy verdi, D (-) oy verdi. Karar alınamaz.
  4. İhtimal : Toplantıya sadece C katıldı ve (+) oy verdi. Karar alınabilir.
 Özel Karar Yetersayısı : Olağanüstü işlere ilişkin diyebileceğimiz genel kurul kararları,-toplantıda- temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması halinde alınabilir (md. 621, f. 1). Yani iki koşul gerekli burada:
1.       Koşul : -Toplantıda- temsil edilen oyların en az üçte ikisi
2.       Koşul : Oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğu
  Örnek : 20.000 TL esas sermayeli bir limited şirkette A’nın sermayesi 10.000 TL, B’nin 3.000 TL, C’nin 1.000 TL, D’nin 6.000 TL olsun. Gündemdeki konu şirket merkezini değiştirmek.
  1. İhtimal : Toplantıya sadece A katıldı ve A (+) oy verdi. Karar alınamaz. (1.Koşul sağlanmış ancak 2. Koşul sağlanmamış).
  2. İhtimal : Toplantıya A, B, C ve D katıldı. A (+) oy verdi, B, C ve D (-) oy verdi. Karar alınamaz. (1 ve 2. Koşul sağlanmamış).
  3. İhtimal : Toplantıya B,C ve D katıldı. B ve C (+) oy verdi, D (-) oy verdi. Karar alınamaz. (1 ve 2. Koşul sağlanmamış).
  4. İhtimal : Toplantıya sadece C katıldı ve (+) oy verdi. Karar alınamaz. (1 ve 2. Koşul sağlanmamış).
  5. İhtimal : Toplantıya A, B, C ve D katıldı. A ve B (+) oy verdi, C ve D (-) oy verdi. Karar alınamaz. (1 ve 2. Koşul sağlanmamış).
  6. İhtimal : Toplantıya A, B, C ve D katıldı. A ve D (+) oy verdi, B ve C (-) oy verdi. Karar alınabilir. (1 ve 2. Koşul sağlanmış).
  7. İhtimal : Toplantıya A, B, C ve D katıldı. A ve C (+) oy verdi, B ve D (-) oy verdi. Karar alınamaz. (1 ve 2. Koşul sağlanmamış).
  8. İhtimal : Toplantıya A, B, C ve D katıldı. A, B ve C (+) oy verdi, D (-) oy verdi. Karar alınabilir. (1 ve 2. Koşul sağlanmış).
Not :     Limited şirkette ortakların oy hakkı esas sermaye paylarının itibarî değerine göre hesap­lanır. Şirket sözleşmesinde daha yüksek bir tutar öngörülmemişse her 25 Türk Lirası bir oy hakkı verir.

İkinci Mesele : Anonim Şirket Genel Kurul’unda Toplantı ve Karar Yetersayıları
Anonim şirketlerde “genel yetersayı” ve “özel yetersayı” aranan durumlara göre, toplantı ve karar yetersayıları farklı. Yine konuyu olağan işler için genel yetersayı, olağanüstü işler için özel yetersayı aranması gerekir diye klişeleştirmek mümkün.    
  Genel Yetersayı :
  Toplantı yetersayısı : Kanunda veya esas sözleşmede daha ağır bir yetersayı öngörülmemiş ise, genel kurul şirket sermayesinin en az dörtte birini (% 25) karşılayan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin katılımı ile toplanacaktır. Toplantıda bahsedilen toplantı yetersayısı sağlanamazsa pay sahipleri yeniden genel kurul toplantısına çağrılırlar. Yapılacak olan bu ikinci toplantı için nisap aranmaz (md. 418, f. 1).
  Karar yetersayısı : Her iki durumda da, toplanan genel kurullarda, kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile alınır (md. 418, f. 2).
  Örnek : 100.000 TL esas sermayeli bir anonim şirkette A’nın sermayesi 50.000 TL, B’nin 15.000 TL, C’nin 30.000 TL, D’nin 5.000 TL olsun. Gündemdeki konu şirkete ticari temsilci atamak.
  1. İhtimal : I. toplantıya sadece A katıldı ve A (+) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS yok)
  2. İhtimal : I. toplantıya A, B, C ve D katıldı. A (+) oy verdi, B,C ve D (-) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS yok)
  3. İhtimal : I. toplantıya B,C ve D katıldı. B ve C (+) oy verdi, D (-) oy verdi. Karar alınabilir. (TYS ve KYS var)
  4. İhtimal : I. toplantıya sadece C katıldı ve (+) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS yok)
  Özel Yetersayılar
  Toplantı yetersayısı : Genel nitelik gösteren esas sözleşme hükümlerinin değiştirilmesi için şirket sermayesinin en az yarısını (% 50’sini) temsil eden pay sahiplerinin veya temsilcilerinin genel kurul toplantısına katılması gerekecektir (md. 421, f. 1). İlk toplantıda öngörülen bu toplantı yetersayısı elde edilemediği takdirde, en geç bir ay içinde ikinci bir toplantı yapılabilir. Kanun ikinci toplantı için gerekli olan toplantı yetersayısını ise, şirket sermayesinin en az üçte birinin (1/3) toplantıda temsili olarak belirlemiştir.
  Karar yetersayısı : Alınacak kararın niteliğine göre iki farklı karar yetersayısı düzenlemesi bulunmakta:
  1. OYBİRLİĞİ : Şirket esas sözleşmesinde,  Bilanço zararlarının kapatılması için yükümlülük ve ikincil yükümlü­lük konulması, Şirket merkezinin yurt dışına taşınması yönünde değişiklik yapılabilmesi için sermayenin tümünü oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin genel kurul toplantısına katılması ve bu yön­deki kararları oy birliği ile almaları gerekmektedir.
  Örnek : 100.000 TL esas sermayeli bir anonim şirkette A’nın sermayesi 50.000 TL, B’nin 15.000 TL, C’nin 30.000 TL, D’nin 5.000 TL olsun. Gündemdeki konu şirket merkezinin yurt dışına taşınması  
  Tüm ortaklar toplantıya katılıp (+) yönünde oy vermelidir, aksi ihtimallerde karar alınamaz.
  2. YÜZDEYETMİŞ BEŞ : Anonim şirket esas sözleşmesinde, Şirketin işletme konusunun tamamen değiştirilmesi, İmtiyazlı pay oluşturulması, Nama yazılı payların devrinin sınırlandırılması yönünde değişiklik yapılabilmesi için, şirket sermayesinin en az yüzde yetmişbeşini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oyu gerekmektedir (md. 421, f. 3).
  Örnek : 100.000 TL esas sermayeli bir anonim şirkette A’nın sermayesi 50.000 TL, B’nin 15.000 TL, C’nin 30.000 TL, D’nin 5.000 TL olsun. Gündemdeki konu şirketin işletme konusunun tamamen değiştirilmesi.  
  1. İhtimal : I. toplantıya sadece A katıldı ve A (+) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS yok)
  2. İhtimal : I. toplantıya A, B, C ve D katıldı. A (+) oy verdi, B,C ve D (-) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS yok)
  3. İhtimal : I.toplantıya B,C ve D katıldı. B ve C (+) oy verdi, D (-) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS yok)
  4. İhtimal : I. toplantıya A, B, C ve D katıldı. A ve C (+) oy verdi, B ve D (-) oy verdi. Karar alınabilir. (TYS ve KYS var)
  5. İhtimal : I. toplantıya A, B, C ve D katıldı. A, B ve D (+) oy verdi, C (-) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS yok)
Not : Bunlardan başka özel yetersayı aranan durumlar da var, fakat sınav için bu kadar kâfi.

Üçüncü Mesele : Anonim Şirket Yönetim Kurulu’nda Toplantı ve Karar Yetersayıları  
  Eğer şirket sözleşmesinde aksine ağırlaştırıcı bir hüküm yok ise, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır (TTK m.390/I).  Oylar eşit olduğu takdirde o konu gelecek toplantıya bırakılır. İkinci toplantıda da eşitlik olursa söz konusu öneri reddedilmiş sayılır (m.390/III). Kararlar yazılıp imza edilmiş olmadıkça geçerli olmaz.
  Örnek : “Bahça Duvarından Aştım Sarmaşık Güle Dolaştım Taşımacılık Turizm Gıda Anonim Şirketi”nin Yönetim Kurulu 9 kişi olsun.
  1. İhtimal : Toplantıya 5 kişi katıldı, 3 kişi (+) oy verdi. Karar alınabilir. (TYS ve KYS var)
  2. İhtimal : Toplantıya 8 kişi katıldı, 4 kişi (+) oy verdi, 4 kişi çekimser kaldı. İkinci toplantı yapılır. Yine aynı durum çıkarsa karar reddedilmiş sayılır. (TYS var, KYS yok).
  3. İhtimal : Toplantıya 4 kişi katıldı ve 4 kişi de (+) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS yok)
  4. İhtimal : Toplantıya 9 kişi katıldı ve hepsi (-) oy verdi. Karar alınamaz. (TYS var, KYS ortalarda yok).

***

Lafı İsmet Özel’le açtık, bari onunla kapatalım. 

"Hayal, ipleri elden kaçırmaktır. Oysa öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, o ipin ucu sizin elinizden bir kaçtı mı, hemen bir başkasının eline geçiveriyor. Ondan sonra siz hayal ediyorsunuz, ama bir başkası yaşıyor." (Üç Mesele'den) 

Hüseyin Cem ÇÖL
14 Ocak 2013 - Pelitli

12 Ocak 2013 Cumartesi

“Tehlike Kolu” : Durumdan Vazife Çıkarmak



Kısa romanları seviyorum. Bir çırpıda, araya kesinti girmeden okunabiliyorlar çünkü.

Yunan yazar Andonis Samarakis’in Tehlike Kolu romanını bugün öğleden sonra –H 309’da- bir oturuşta okudum. Romanın konusuna dair bir ipucu vereyim. 1959 yılında, Yunanistan’ın Farsala adındaki küçük bir kentinde yaşamakta olan ve insanlığın gidişatından hiç de memnun olmayan Doktor Vasiliyadis, ıztırabını hissettiği derdin ağırlığıyla, bir anda kendini pastane camlarını taşlarken bulur. Ve olaylar gelişir.

Doktor’un yaptığı düpedüz aydın saçmalığı. Ha bir de içinde –sağdan soldan her aydında olduğu gibi- bu halk cahil ve bu halkı uyandırmak lazım kibri de gizli.

Bence Doktor Vasiliyadis’in yanılgısı şurada: Kaygısız olmak ya da kaygısız davranmak; her zaman duyarsız olmak anlamına gelmez. Aksine hayata tutunabilmek, acılarla savaşabilmek ve hayatta kalabilmek için iyi bir savunma aracı olabilir. 1959’daki şartlar, daha önceden vardı, şimdi de var. İnsanoğlu var oldukça, savaş ve açlık korkusu hep var olacak. O halde, yıl ne olursa olsun bu anlamda hep 1959’dayız aslında. Her an tehlike altında olduğumuz için de tehlike kolunu çekmeye gerek yok. Zaten bir işe de yaramaz. Önce bir sakin olmak lazım.

Bizim Doktor Vasiliyadis’ler, durumdan vazife çıkarmaya kalkan aklıevveller, sakin olmayı beceremediler, tren istasyona yanaşmadan tehlike kolunu çekiverdiler. Şimdi hepsi içerde “suçum ne” diye ağlaşıyorlar.

Güzel Tesalya Pastanesi'nin vitrinine taşı atarken düşünecektin sen onu. Şimdi ağlaşmanın yok faydası.  

Hüseyin Cem ÇÖL
12 Ocak 2013 – H 309

5 Ocak 2013 Cumartesi

Muhatabımız Mafya


Çekin arkasında matbu harflerle şunlar yazıyor : "... hamil, bankamızın ödemekle yükümlü olduğu tutar da dahil olmak üzere kısmi ödemeyi kabul etmediğinden..."

Aklı başında basiretli biri neden, hiç değilse bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutarı kabul etmez ki? Yoksa bu da güzide bankalarımızın bir oyunu mu? Kabul etmiyorum diye imzala yoksa karşılıksızdır kaşesi basmam mı deniyor hamile? Fakat bunun önemi yok ki! Karşılıksızdır kaşesi vurmazsa banka, protesto çekme imkanı var. Var bu işte bir bit yeniği. Birinin çeki karşılıksız çıktığında yanı başında olmayı gerçekten çok isterdim.

İpoteğin fekki meselesini öğrendikten sonra bankalara daha bir ihtiyatlı ve kuşkucu yaklaşır oldum.

Yiğit Bulut, "mafya" yakıştırmasını yapmakta sanırım haksız değil.

Hüseyin Cem ÇÖL
5 Ocak 2013 - Pelitli

3 Ocak 2013 Perşembe

Kravat, Saat, Cep Telefonu, Küpe, Bileklik, Kolye Ve Benzeri Takılacak Avadanlıkların Lüzumsuzluğu Üzerine Lüzumsuz Bir Yazı



İnsan sevmediği şeyi öğrenmek de istemiyor. Mesela ben. Şu yaşa geldim hala şöyle adam gibi sıkı sıkı kravat bağlamayı bilmem, çünkü kravat takmayı hiç sevmem. Şimdiye dek mecburi ortamlar dışında asla takmadım, takmam da. Takmam, çünkü beni çok rahatsız eder, kendimi kendi elimle asmışım gibi ne öyle. Zayıf bünyeli biri olsam belki yakışır diyeceğim ama bana yakıştığı, yakışacağı da yok meretin. Hem Allah aşkına kravat denilen zamazingo nedir, ne işe yarar? Hangi yaraya merhem olmaktadır? Irkçı biri değilim ama salt şu kravat denilen ucubeyi dünya erkeklerinin başına ve boynuna musallat ettikleri için Hırvatlara çok özel hisli duygular (!) beslemekteyim. Henüz bir Hırvatla tanışma şerefine erişemedim ama hele bir Hırvat tanısam, kravatımı çıkarıp onun boynuna takacağım, sonra da Allah ne verdiyse deyip sık sıkabildiğim kadar…


Takılacak avadanlık tek kravat olsa yine iyi. Ben saat takmayı da sevmem. Farkındayım, saat hiç değilse kravata nazaran bir işe yarıyor, vakti gösteriyor. Fakat, eskiden öyleymiş, saat vakti gösterirdi, telefonda konuşulurdu, televizyonda film izlenirdi vs. Şimdi devir değişti, pek çok aktiviteyi küçük bir aletle yapabiliyorsun. Saati öğrenmek için de saat takmaya gerek yok. Cep telefonu denen alet pek çok gereksiz işlevi bünyesinde pekala barındırıyor. Saat de bunlardan biri. “İki Bayram Arası Yazısı”ndan anımsayanlar diyecekler ki, iyi hoş da sen cep telefonu taşımayı da sevmezsin. Evet orası da öyle. Cep telefonu da başka bir lüzumsuzluktur, ayrıca anlatırım. Şimdi şu saat meselesini bağlayayım. Ben saati iki yerde severim: Bir duvarda, iki başkasının kolunda. Saat öğrenmek istersem ya duvar saatine bakarım, duvar saati yoksa kolunda saat olan birine sorarım. Bu dünyada duvarlar ve benden başka insanlar olduğu sürece asla koluma saat takmam.

Cep telefonunun bir zamanlar çıtçıtlı kılıfı olurdu. Sadece erkekler, pantolonlarının kemerlerinin üzerine takarlardı. Hala bu modayı devam ettirenler var mı bilemem. Tahmin edeceğiniz üzere ben hiç öyle bir günah işlemedim. Allah korusun! Kılıflı bir cep telefonu ne demek! Televizyonun üzerine serilen çeyiz örtüsü gibi. Esasen ben cep telefonunu ister pantolon kemerine takılsın, ister çantada saklansın, iki türlü de pek sevmem. Ben yazı adamıyım. Bana ulaşmak isteyen mail atsın, hatta otursun mektup yazsın. Telefon daha insani değil mi? Şüphesiz öyle. Fakat ne yapalım, bu da benim yabaniliğim işte.

Küpe bahsini çok kısa tutacağım. Nisa taifesine elbette yakışır, bir şey diyemem. Erkeklerden de takan var, niye takarlar bilemem, kendilerinin bileceği bir iş, ona da bir şey diyemem. Fakat büyük konuşmayayım da, dünyada bir değil bin kez gelsem, bu kafa bu bedenin üzerinde oldukça asla küpe takmam, takamam. Kolye, bileklik gibi diğer takılacak avadanlıklar hakkında kanaatimin ne olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok. Yazdıklarım yazacaklarımın teminatıdır.

***

Boğa burcundanım demiş miydim?

Hüseyin Cem ÇÖL
3 Ocak 2013 – H 309 

2 Ocak 2013 Çarşamba

"Bu Yıldızlar Gözlerin Gibi Parlar"



Az önce Anabel’den şu maili aldım:

Hi my Dear,

I am miss Anabel single never married,how are you and your family? i hope all is well with you. i am very happy to viewed your profile and Email contact,i became interested in you, Please my dream is to get close to you for important discussion. Please i wish to be nothing but your friend and life partner so if my friendship request is granted kindly reach me back on my email address,(anabeljobe66@yahoo.com) i will send my pics to you later for you to know more about me OK.

Thanks. Yours Anabel

Anabel üzgünüm, benden sana fayda yok. Aşk meşk çok güzel de Allah seni inandırsın benim bunlarla uğraşacak vaktim hiç yok. Hem evliyim ben, üstelik boyum kadar da kızım var. Fakat sana bir iyiliğim dokunsun hiç değilse. Bu sitenin takipçilerinden illaki sana münasip birileri vardır, yukarıda mail adresin var, sana ulaşacak birileri çıkacaktır. Bak gördün mü, ahir ömrümde bana çöpçatanlık bile yaptırdın.

Aşk olsun “miss” Anabel.

Hüseyin Cem ÇÖL
2 Ocak 2013 - H 309 

"Hukuk Fakültesine Yeni Başlayanlara Öneriler"


KTÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerine :

Aşağıdaki linkte hukukçu Özge Yücel'in "Hukuk Fakültesine Yeni Başlayanlara Öneriler" yazısı yer alıyor. Okumanızı tavsiye ederim.

http://ozgeyucel1919.blogspot.com/2012/08/hukuk-fakultesine-yeni-baslayanlara.html?spref=tw

31 Aralık 2012 Pazartesi

Hesap Devresi Sonu


"İşte tam o sırada sol kulağı gözüme ilişti."
GEORGES DUHAMEL, 
Gece Yarısı İtirafı, İstanbul, 1971, s.11.

Güzel bir yıldı ve her güzellik gibi bu yılın da yalan olmasına sayılı saatler kaldı.

Hakkını yemeyeyim 2011 de gayet iyiydi. 2010 için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

2012’den iki beklentim vardı. İkisi de gerçekleşti. İlki 9 Mart 2012’de, ikincisi 14 Haziran 2012’de.

2013’ten de iki beklentim var. Gerçekleşirse ne iyi olur. Gerçekleşmezse, dünyanın sonu değil elbette. Ağzımızın tadı bozulmasın da, varsın duvara asamadığımız bir kağıt parçası eksiğimiz olsun. Allah sağlık, afiyet versin yeter. 

Hepimize, herkese…  

Hüseyin Cem ÇÖL
31 Aralık 2012 - H 309

Eşiğinde Bir Küpün



“Hayatın, bizim ona verdiğimizden başka bir anlamı yoktur”.
Prof. Dr. Özcan KÖKNEL

Hafta sonunda “Küp” serisinin üç filmini arka arkaya izledim. Allahtan biraz Kafka, biraz da tasavvuf okumuşluğum var da, filmlerin dünyasına fransız kalmadım. Yoksa bilim-kurgu gerilimlerinden hiç hazzetmem.

Vikipedi yardım etsin, filmlerin genel zeminini aktarayım : “Üç filmde de amacı ve kökeni tamamen belirsiz dev, mekanik ve küp şekilli bir yapı var. Yapı küçük küp şekilli birçok odadan oluşuyor. Odalarda tavanda, zeminde ve yanlarda olmak üzere altışar tane kapı var. Her bir kapı tıpatıp aynı olan başka odalara açılıyor. Odalardan bazıları güvenli,  bazılarında da odaya giren kişiyi öldüren alev makinası, dikenli tel gibi bubi tuzakları bulunuyor. Her olayda bir grup yabancı, neden ve nasıl oraya getirildiklerini bilmedikleri bu gizemli yapıda uyanıyorlar. Grup, küpün sırrını ve neden orada olduklarını öğrenmeye çalışırken bir taraftan da esaretten kurtulmak için birarada bulunmak, tuzaklardan kurtulmak ve labirentin çıkışını bulmak için yeteneklerini birleştirmek zorundadırlar. Ancak küpte bulunmanın yarattığı baskı karakterlerden bazılarını çıldırtıp diğerlerini öldürmeye başlamasına yol açıyor.”

Aslında şu özet, “Küp” serisinin Kafka’nın “Değişim”, “Şato” ve “Dava” yapıtlarının karmasından ibaret olduğunun, hiç değilse esinlenme olduğunu, hadi onu da geçelim Kafka’nın açtığı yoldan ilerlendiğini açıkça gösteriyor.

“Değişim”: Her olayda bir grup yabancı neden ve nasıl oraya getirildiklerini bilmedikleri bu gizemli yapıda, küpün içinde uyanırlar. Gregor Samsa’da, bir sabah uyandığında kendisini böcek olarak bulmuştu. Biz insanlar da anne karnından çıkıp uyandık ve kendimizi insan olarak bulduk. Ve içinde bulunduğumuz bu kaotik ortamı (=dünyayı) anlamaya, çözmeye ve bu ortamda tutunmaya çabalıyoruz. Gregor Samsa gibi, küptekiler gibi…

“Şato” : Küpün sahibi kim? Bizi buraya kapatan kim? Biz, küptekiler, bu maceranın sonunda Şato’nun sahibine ulaşacak mıyız? Hatırlatayım Bay K. ulaşamadı. Fahişeler, polisler, aptallar, köylüler arasında yaşayıverdi. Hep iddia edildiği gibi, tüm bu olup bitenlerin amacı O’na “ulaşmak” mı yoksa ulaşmak için çaba harcamak mı? İkincisine züğürt tesellisi diyelim, iyi de bu çaba niye? Kurgulamadığımız bir oyunun içinde debeleniyoruz, ödüle kavuşmak için. Ödül ne o bile tam belli değil. Hem O’na ulaşmak neden bu kadar zor, neden karmaşık ve neden bu kadar çok labirent var?

Yeni bir yılın eşiğindeyiz, yeni bir küpü açmak üzereyiz… Biz küptekiler, “halimiz itten beter, keyfimiz paşada yok” deyip, derin meseleyi fazla kurcalamadan yaşayıp gidiyoruz. Başka ne yapacaksın? Meryem’in dediği gibi “düşünsen ne olacak, o da başka bir çaresizlik!” Peki Şato’nun sahibinin keyfi nasıl? Tüm bu kurguladığı düzene, bizlere bakıp ne düşünüyor, ne hissediyor? Pişman mı? Fişi çekmediğine göre –henüz- pişman değil… Fişi çekmek için neyi bekliyor? Bizi kurgularken ne umdu ve sonuçta ne buldu? Bir şey ummadı ve bir şey bulmadı ise, tüm bu anlamsızlığa neden katlanıyor? Neyi bekliyor? Godot’un gelmesini mi?

“Dava”: Küptekiler suçlu. Fakat, hiçbiri suçunun ne olduğunu bilmiyor. Ve daha felaketi: Bütün ömrünü, bilmediği bir suçtan aklanmak için harcıyor, harcıyoruz. Gerçek yargıç kim, mahkeme nerede belli değil. Hayatımız aklanmak için mahkeme (cami, kilise, sinagog) aramakla, yargıç aramakla geçiyor. Ve asıl önemlisi neden suçlanıyoruz? Hayata gelmeyi biz istemedik ama hayat denilen uzun davayı sırf aklanmak için öğütüyoruz. Fakat biz ne yaparsak yapalım davanın neticesi değişmeyecek. Kurguyu kuran, davanın neticesini de biliyor. “Bir köpek gibi” öleceğiz. Jozef K. gibi. O halde aklanmak için çabalamanın da anlamı yok.

***

Bu kadar soru sordum. Kendi cevabımı yazayım da ne dediğim anlaşılsın :

Evvela, evet bir küp var, küp gerçek, biz de gerçeğiz, küp gerçek ise küpün sahibi haydi haydi gerçek. Gerisi ise teferruat.

Saniyen, bize küpün anlamı budur diye yüzyıllardır sunulanların hepsi, birilerinin küpün anlamı diye bellediklerinin dayatması. Bu nokta mühim. 

Salisen, herkes küpün anlamını kendi bulacak. Anlam bulamıyorsa, anlamsızlık anlam olacak. Herkesin bulduğu anlamın aynı olma zorunluluğu da yok. Tek doğru cevap yok bu kaotik ortamda. Sadece anlam arama çabası var.

Rabian, her şey iyi de PEKİ BU ÇABA NİYE VAR?

Eh bari bir çabamız da olsun şu dünyada. Yoksa geçer mi koskoca bir ömür?

Benim anladığım budur, vesselam.

Hüseyin Cem ÇÖL
31 Aralık 2012 – H 309