Beyni ölmüş. Ölmüş beyin. Hastalıklı. Bakışı içe dönük.
Bakmıyor da, sanki içine doğru akıyor. Nöronlar arasında bağlantı kopuk. Sensin
kopuk. Doğrusu, nöronlar arasında bağlantı olması gerekenden fazla. Trafik
hızlı, travma berdevam, asayiş berkemal. Cemcim, yazıyı fırına vermeden önce buraya
bir gülücük işareti koy. Travma devam ediyor. İsmini aradın değil mi bu akşam Codex
bülteninde? Nöronlar durmuyor. Nörüyon Neron? Yaktın Roma’yı, içtin keyif
sigarasını. Oysa yakmak Allah’a özgüdür. Allah var ve yakar. Tanrı yakmaz,
çünkü yok. Tanrı’m sen neden yoksun? Keşke olsan. Allah bizi cennetinden kovdu.
Bize sen arka çıksan. Ümit Besen dinliyoruz, cehenneme yaklaşıyoruz. Allah bizi
yakacak Tanrı’m. Neron da Roma da yaktı ama Roma Hukukuna dokunmadı. Kemerlerimizi
bağladık, yine de Elena kanser oldu. Güzel kadınlarda kanser bile güzel
duruyor. Elena’nın saçları dökülecek. Dökülen saçlar topak topak. Top
dememişken, çocukluğumun mahallesinde en az on tane futbol sahası vardı.
Hangisinde maç yapacağımızı şaşırırdık. Şimdi hepsi apartman. Çirkin, hoyrat ve
yakışıksız hepsi. Çünkü çocukluğumun üstüne inşa ediliyorlar. Çok saftım ben
küçükken. Mandalinadan bir farkımız, aman boşver. Neydi, o kelime? Tamam buldum: “Lenduha”.
Evet abartıyorum, yok abartmıyorum. Tezek tarlasının üzerinde yükselen 20 katlı
iki blok için “lenduha” denilemez mi? Ayşe Şasa’ya rahmet. Öldü mü ki rahmet
okuyorsun? Ne bileyim, ölmüştür herhalde, herkes ölüyor. Tarık Akan da öldü.
Tarık Akan gençken, ben çocuktum, Alibaba’da top peşindeydim. Küçük dünyam. Apartman
çocuklarını küçümserdik. Bizim ev gecekondudan hallice. Köpeğimiz bile vardı. Adı Altın. Sarı değildi, siyah-beyazdı hatta kirli bir duruşu vardı. İrice. Çatı
katında kitap karıştırmayı severdim. Bir de, dur Cem’cim, kendine gel, onu
yazma. Pekala, içsesim, vivaforeverım, eli klavye tutan polisim. Ketumiyet, sen
ne ulaşılmazsın. Ağzı bıçak açmaz biriyken, ağzı kalabalık biri oldum. Nerde
üç-beş genç görsem, başlıyorum anlatmaya. Dayım beni motosikletinin arkasına
oturtmuştu da, meydanda tur atmıştı. Dayım öldü. Dayılar hep gençtir ve erken
ölür. Köşebaşında duruyor mahallenin delikanlıları. Ellerinde sigara. Dilleri
yok. Konuşmak delikanlılığa yakışmaz diye bir yalana sarılmışlar. Doğrusu şu
ki, konuşmayı bilmiyorlar. Cehaletlerini, konuşmayarak maskeliyorlar. Hem Necip
Fazıl cahil, hem de emin sıfatıyla zilyetten mal iktisap etmenin ne gereği var.
İyiniyetli olmak, her kapıyı açan İngiliz anahtarı değil. Yalanlar ayakta
tutuyor bizi.
Ben yine uyuyamadım bu gece.
Ben özledim seni.
Hüseyin Cem ÇÖL
Pelitli – 30 Ekim 2016