Nasıl bir filmdi bu böyle?
Kör ve güzel kız-yakışıklı ve serseri oğlan denkleminde
klasik bir aşk filmi sakinliğiyle ve neşesiyle başlayan, içimizi ısıtan
diyaloglarla romantik komediye kapı aralayan, araya sokulan kliplerle bizdeki
arabesk filmlerine fena halde göz kırpan, kör kızın gözlerinin açılması ve
etrafında sevdiği erkeği bulamaması gibi Yeşilçam'dan bildiğimiz klişelerle izleyende
müstehzi tebessümler peydah ettiren, hatta oğlanın “ben sana layık değilim, sen
daha iyilerine layıksın” tarzındaki kaçış cümlesiyle biraz da Issız Adam’ı akla
getiren, ara’dan sonra büyük bir metamorfoz geçirip politik gerilime atlayan,
yarım yüzyıldır bitmeyen Kaşmir meselesini tamamen ulus devletçi bir çizgide
yorumlayıp, mikro milliyetçi hareketleri “terörizm” ve vatanlarının özgürlüğü
için savaşanları “terörist” diye yaftalayan, arada bir yeniden romantizme geri
dönüşler yapan, Rambo ile Al Yazmalım Selvi Boylum arasında hangisinde karar
kılacağını bilemeden ilerleyen, birbirinden tuhaf danslı şarkılarla izleyene politik
gerilimin ortasında nefis aparkatlar sunan, bir yarısı yaz sıcaklığında, bir
yarısı kış soğuğunda çekildiğinden Nurim Bilgem Ceylanımın İklimler’ini bile
çağrıştıran, küçük çocuktan “size baba diyebilir miyim?” cümlesini duymamızla
tamamen Yeşilçam şemsiyesinin altına giren, babanın ölüm sahnesiyle animasyon
filmlerine, göldeki ceset görüntüsüyle de korku filmlerine selam göndermeyi
ihmal etmeyen ve finalinde “aşk mı, vatan mı?” ikilemine, aşka ve filmin özüne ihanet
edip, “vatan” diye yanıt veren tuhaf, neşeli, absürd bir aşk, komedi, gerilim, politik,
aksiyon, dram filmi Fanaa…
Kakafonik kurgusuyla, “hayatta her tuhaflığa yer vardır”
önermesine bir kez daha hak vermeme yol açan bu filmi beğendim. Hintlilerin
hayat enerjisine bir kez daha hayranlık duydum.
Sıradaki film gelsin.
Hüseyin Cem ÇÖL
10 Kasım 2013 – Pelitli