8 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Öğrencime Açık Mektup



Sevgili Pikaçu,

Hayat gülünce güzel. Bu mektubu sana yazmamın yegane sebebi azcık da olsa tebessüm etmek ve ettirmek. İnan başka bir şey değil. Beni hoşgöreceğine inanmasam bu mektubu yazmazdım. Zaten, kim olduğunu bir sen, bir ben, bir de Allah biliyor. Eğer, sen öğrenciler arasında namın yürüsün diye “ey ahali, o Pikaçu var ya, işte o benim” diyerek ortaya çıkmazsan, kimse bu mektubun muhatabının sen olduğunu bilmeyecek. Gerçek şu ki, senden böyle bir ifşaat sadır olacakmış gibi bir his de var içimde. Bende öyle bir izlenim bıraktın. Pek belli etmesem de, bende de azcık fırlamalık vardır, Allaha şükürler olsun.  

Hatırlarsan, geçen ayki Borçlar Hukuku Genel Hükümler vizesinde, işin içine biraz da mizansen katarak şöyle bir soru sormuştum: “Minik Dostlarımız” programının sunucusu Seda Akgül, programına konuk olarak katılan Av.Aziz Abdülaziz’e “Türk Borçlar Kanunu’nda kişilere hayvanları öldürme hakkı tanınıp tanınmadığını” sormuştur. Av.Aziz Abdülaziz’in yerinde siz olsaydınız bu soruya ne cevap verirdiniz?

Verdiğin cevaptan anladığım kadarıyla, kendini gerçekten Av.Aziz Abdülaziz’in yerine koymuşsun, adeta sınav sorusunun içine tüm zerrenle dühul etmişsin, sanki sınav salonundan stüdyoya ışınlanmışsın. Mizansenimin bu kadar gerçekçi ve canlı olabileceği inan hiç aklıma gelmemişti. Cevabını okurken seni Seda Akgül’ün karşısında, grand tuvalet giyinmiş, bacak bacak üstüne atmış, konusuna hakim bir edayla oturmuş konuşurken tahayyül etmekten kendimi alamadım. Cevabını, buyur, aşk ile hep beraber okuyalım:  “Seda Akgül hanıma çok güzel bir noktaya parmak bastığı için teşekkür ederdim. İnsanın, insanlık tarihi boyunca devrim niteliğinde birçok gelişim kaydettiğini ve her geçen gün dönüp arkaya baktığında dünün insanının ne kadar vahşi ve ilkel olduğunu vurgulamasına karşılık, temelde birçok benzerlik taşıdığı bir varlığa karşı yapılan ilk çağ barbarlığına çok normalmiş gibi göz yumabilecek kadar iki yüzlü olduğunu söylerdim. Eğer bu sırada reklama girilip, stüdyodan uzaklaştırılmadıysam, TBK m.68’in bu duruma ön ayak olduğunu belirtir ve bundan dolayı Türkiye’yi suçlamamızın anlamsız olduğunu asıl suçlunun hayvanları “meta” ve “şey” olarak gören evrilmeye mahkum hukuk anlayışının olduğunu söylerdim.”

Cevabın üç cümleden ibaret fakat sanki istesen sayfalar dolusu yazabilecekmişsin gibi. Neden kısa kestin güzel kardeşim? Daha bu yazdıkların “giriş” bile sayılmazken, “gelişme” ve “sonuç” nerede? Stüdyodan atılacağını mı düşündün konuyu uzatırsan? Yoksa, senin üç cümlene Seda Akgül dayanamadı da, gerçekten kapı dışarı mı edildin? O gün stüdyoda ne oldu anlatır mısın? Bir “okurun” olarak, gelişmelerden haberdar olmak benim de hakkım.

Üç cümle yazmışsın ve ne yalan söyleyeyim sadece ilk cümlende ne demek istediğini anlayabildim. Diğer iki cümlen üzerinde dünden bu yana düşünmekteyim, zengin, çağrışımlara açık bir dilin var çünkü. Anlama başarısına eriştiğim ilk cümlene ise, eğer “Adab-ı Muaşeret” dersinin sınavını yapıyor olsaydım, inan tam not verirdim, fakat kabul edersin ki, Borçlar sınavında Seda Hanım’a teşekkür ettin diye sana “aferin, ne iyi ettin, böyle devam et koçum” diyecek değilim. Madem sınav sorusunu cevaplarken, kendini stüdyo konuğu moduna iyice soktun, hiç değilse daha çok ayrıntı verseydin de, kağıt okumaktan bunalan bu zavallı kardeşin de biraz efkar dağıtsaydı. Senin yerinde ben olsaydım, ana meseleye girmeden önce, çekim öncesi Seda Akgül’ün seni nasıl ağırladığını, sabah sabah -nerden buluyorsan seni hınzır- hangi esprilerle kadını güldürdüğünü, makyajcı kızla aranızda geçen her anlama çekilebilecek konuşmaları, son dakika haberleri nedeniyle programın biraz geç başladığını, Seda Akgül’e fokuslandığın için son dakikada ne olup bittiği hakkında hiçbir fikrinin olmadığını, Seda Akgül’ün o gün pembe ruj sürdüğünü, tırnaklarının her birini gökkuşağı renklerine boyadığını, üzerinde de kendisini daha bir olgun gösteren askılı kırmızı bir elbise bulunduğunu yazar, sonra satırbaşı yapıp ana meseleye geçiş yapardım. Bana bir ara uğra da, sana “giriş” kısmını uzun yazmanın incelikleri hakkında kısa bir ders vereyim. Odamı biliyorsundur umarım. Stüdyodan çıkınca sağda.

İkinci cümleni inan kaç defa okudum bilemezsin. Şimdi anlıyorsun değil mi, neden kağıt okuma savaşlarım bu kadar uzun sürüyor? Senin ve senin gibi anlatım yöntemlerinin hepsini tek bir cümlede kullanma yeteneği tavan yapmış mükaleme üstadları yüzünden. Sizin çağrışımlara açık, zengin, okuyana “işte budur”, akabinde “kimim ben, burası neresi” dedirten üslubunuz benim kağıt okuma hızımın düşük olmasının en büyük amili. Okuyanın uyuşuk beynini tetikleyen, düşüncelere gark eden, level atlatan öylesine efsunlu bir diliniz var ki, bir cümlenizi okuduktan sonra yarım saat kendime gelemiyorum, tekrar kendime gelmek için birkaç doz Ajdar dinlemem gerekiyor, eski seviyeme kavuşabilmem için. Bu kulunuza acısaydınız da, “Ali gel”, “Oya topu tut”, “Baba bana ip al” gibi, benim algı seviyeme uygun kısa ve öz cümleler kullansaydınız ne iyi olurdu!

Dili kullanma yeteneği konusunda yalnız olmadığını, bu alanda sınıfta kayda değer mühim rakiplerin olduğunu da ifade etmek isterim. Misal vermek gerekirse, sınav kağıdına “Temyiz kudretini kaybetmiş kimse kanaatimce hukuk düzeninin el atamayacağı bir boyuta geçiş yapmıştır.” diye yazan sevgili kardeşin Tusubasa’nın ifade ve anlatım yeteneği nerdeyse seninkiyle boy ölçüşecek nitelikte. Sende olup da Tusubasa’da eksik olan “olayı canlandırma yeteneği”. Ki, ikiniz elele verip birlikte metin çalışması yaparsanız, oluşacak sinerji ile bana birkaç hafta idare edecek kadar yazı malzemesi vermiş, beni de şu kısa dünya hayatında ne çok mesut etmiş olursunuz.

Pikaçu Can,

Bir türlü bitmek bilmeyen, daha doğrusu nerde biteceğini kendisi de bilmeyen, nihayet kör bir duvara çarpıp anlamsız kelimelere dağılan ikinci cümlenden anlıyorum ki, evvela, sen bir hayvanseversin, ve saniyen, sen felsefe yapmayı seviyorsun. Son cümlenin giriş kısmından, felsefe yaptığın ve bu nedenle programın ratingini düşürdüğün için, bir an tedirgin olduğun da anlaşılıyor. Bir korku, bir panik havası sezdim satır aralarında. Fikirlerinin Seda Akgül tarafından onaylanmadığını vehmetmişsin, bu yüzden stüdyodan çıkarılacağın bile aklına gelmiş. Neden ki? Bir defa, ben çok iyi tanırım Seda Akgül’ü, kendisi katıksız bir hayvanseverdir. Sana asla kızmaz. El-hak sen de öylesin. Niye seni stüdyodan atsın ki? Bu telaşına bir anlam veremedim. Psikanaliz yapılsa, buradan çok ekmek çıkar gibi bir intiba var içimde. Çocukluğunun iz bırakmış uzak bir köşesinde, doğruyu biraz bulanıkça ifade ettin diye, elindeki lolipopu gözünün önünde tuza mı bastılar, nedir?   

Üçüncü ve son cümlenin bir yerinde, “TBK m.68’in buna ön ayak olduğunu belirtirim” demişsin ya, burada anlam zenginliğinin zirvesinde dolaştığını apaçık sezdim, ne yapsam ne etsem senin seviyene asla ulaşamayacağıma kanaat getirdim, çocuklarım hatırıma geldi, elleri ekmek tutana kadar bana muhtaç olduklarını, bunun için de akıl sağlığımı korumam gerektiğini düşündüm ve kağıdınla vedalaştım. Benden koptuktan sonra, cümlen nerde bitmeyi bildi, kaç parçaya ayrıldı inan hiç bir fikrim yok.

Sevgili Pikaçu,

Tüm bu yazdıklarıma bakıp da, sakın seni ayıpladığımı, kınadığımı sanma. Aksine senin sınıftaki öğrenciler arasında sıra dışı, çılgın, uçuk işler yapmaya en uygun namzed olduğunu düşünüyorum. Bence, fakülteyi bitirince, Tusubasa’yla ortak bir avukatlık bürosu açmayı düşünmelisin. Zaten bu çılgınlığın karesi demektir. Para kazanırsanız, beni de yanınıza alın, musahhih kadrosunda size uzun yıllar hizmet edebilirim. İhtiyacınız olacak gibi görünüyor.

Hep sevgiyle ve tebessümle kal.

Hüseyin Cem ÇÖL
8 Mayıs 2013 – H 309 

3 yorum:

Alperen dedi ki...

On numara beş yıldız bir yazı daha! Not: Seda Akgül'e tivitledim, olur ya sosyal medya reytingi arttırır diye. (Umarım kızmazsınız.) Selamlar.

Hukuk Derslerim dedi ki...


Alperen, sağol. Seda Akgül bu yazıyı sayende okur da iki çift yorum yazma inceliğinde bulunursa, sana söz, torunlarıma miras bırakmayı düşündüğüm cevap seçeneklerinin altı çizili soru kağıtlarından bir nüshayı sana hediye edeceğim. Yine görüşmek üzere...
Hüseyin Cem

Edictum dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.