7 Mayıs 2013 Salı

Kağıt Okuma Savaşları - III



8.Gün – Cumartesi : Evdeyim. Muharebe meydanından hayli uzakta. Keşke, sarmaş dolaş dosyanın içinde yatmakta olan askerler, kendiliklerinden (=resen?) dosyadan çıksalar, pencereyi açıp, üçüncü kattan kendilerini boşluğa bıraksalar, terk-i dünya etseler… Böylece bu anlamsız savaş bitse, insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa, hayat bana bayram olsa…

9.Gün – Pazar : Yine evdeyim. Askerlerin dünkü rüyamı gerçeğe dönüştürdüklerini sanmam, yine de Allahtan ümit kesilmez. Hiç olmazsa bugün olağanüstü bir durum olsa, bir mücbir sebep. TBK m.136’lık bir durum zuhur etse. Kusurum olmasa ama kağıtları okumak da objektif olarak imkansız olsa. Mesela yangın çıkmasın da, kıyamam fakülte binasına, alarm sistemi yangın çıktığını zannedip, bütün binadaki yangın söndürücü sistemi devreye soksa. Masanın üzerinde nerdeyse üç haftadır arsızca yatmakta olan kağıtlar ıslansa, yazılar masaya aksa da hepten okunamaz olsa.  

Ne saçmalıyorsun böyle Cem’cim! Odandaki kitaplar da ıslanacak o zaman sersem. Yok kalsın bu. Duamı geri alıyorum. Üç beş kıçıkırık asker için, üç kuruşluk maaşımla kendimi bildim bileli bıkmadan usanmadan satın aldığım ve nicesinin satırlarına gözümün ışığını düşürdüğüm kitaplarıma zarar gelmesini hiç istemem. Zaten ben öldükten sonra ne olacağını da çok merak ediyorum. Kendime değil canlar, kitaplarıma tabi ki… Kitaba en az benim kadar değer veren bir asistan bulsam, şimdiden kitaplarımla başgöz edeceğim onu, ben öldükten sonra da gerdeğe girerler artık…

10.Gün – Pazartesi : Mesai günü. Ne çok yorgunum. 3 askeri yere devirdim ama bende de kılıç sallayacak derman kalmadı. Çıkıp biraz hava alayım, tebdil-i mekan edeyim, mesai arkadaşlarımla dertleşeyim dedim. Derdimi açtım, okuyamıyorum kağıtları, çabuk pes ediyorum dedim. Hocam, bahar yorgunluğudur, olağandır dediler. Öyledir mutlaka deyip, tembelliğime geçerli bir mazeret buldukları için memnun ayrıldım yanlarından. Fakat Allahın bildiğini kuldan neden saklamalı? Benim yorgunluğum bahara özgü değil ki. Ben, her mevsim yorgunum.

Masama oturup yeniden bir hesap yaptım. 10 günde 52 askerin işini bitirmişim. Daha geriye birinci dosyada 65 sağlam asker benimle çarpışmak için bekleşiyor. İkinci dosyada ise, maşallah tam 154 asker, tertemiz, cillop gibi, bakire bir kız edasıyla 'ne zaman sıramız gelecek, bize de el atsan artık' diye fingirdeşiyorlar. Ben bunları hangi ara okuyacağım erenler? 10 günde 52 kağıt okunduğuna göre, geriye de 219 kağıt kaldığına göre, bu baş döndürücü hızla devam edersem, 41 gün sonra, zafer benim olacak! Tamı tamına 16 Haziran’da! İyi de o tarihte, finaller bitmiş, notlar okunmuş ve açıklanmış olması lazım. Daha ben vizeyle baş edemezken, bir de bunun finali var yani. Zahmet olmazsa biri bana mağmanın girişini göstersin. Çıkışı kendim bulmasam da olur.   

Acı sonuç: Her akşam H 309’da gecelemekte olan askerleri, eve götürmekten başka çarem kalmadı. Uyku falan uyuduğum yok zaten, geceleri daha bir şevkle çalışasım da var ne hikmetse, o halde yarından tezi yok, savaş meydanını eve de taşımalı, sadece gün ışığında değil, gece karanlığında saldırmalı düşmana!

Ne yazık ki daha çoook, to be continued…

Hüseyin Cem ÇÖL 
7 Mayıs 2013 - Pelitli

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Geri çekilmekte bi taktiktir sonuçta ama eve iş götürmekte bi ayrı dert. Muharebe meydanında kolay gele hocam.