Yıllar önce bir vadi’ye deneme
tadında yazılar göndermekteydim. İlk yazımın başlığı, hala hatırımdadır, “Özgürce
Yazabilmek” idi.
Bu önemsiz girizgahı şu lafı
edebilmek için yaptım:
Yazı, insanın duygusunu, düşüncesini,
hayallerini, hayal kırıklıklarını, kendisini, hayat algısını aktarma aracı. Bu
aracın amaca uygunluğu ise, yazanın özgür olmasına bağlı. Yazan özgürse, yazı
samimi ve sahici bir hal alıyor. Yazanın özgürlüğünün önündeki birinci engel, “yazdıkları
karşılığında para alması”. Para için yazmak elbette ayıp değil. Ama ana amaç
para kazanmak olunca, yazanın kaleminden yazmak istedikleri değil, kendisinden
yazılması istendikleri dökülüyor, yani nabza göre şerbet veriyor. Bu bir.
İkinci engel ise, “okunmak”. Bu nokta ilginç. Her yazan okunmak ister, okunmak
için yazar. Oysa okunmak, yazanın özgürlüğünü kısıtlayan en büyük engeldir. Çok
okunan değil, az okunan hatta hiç okunmayan yazanlardır asıl “özgür” olan.
Okunduğunu bilen yazan, yazarken rahat olamaz zira. Okuru hesaplayarak yazı
yazılmaz, yazılsa da içten olunamaz.
Muhayyel nazarlara arz olunur.
Hüseyin Cem ÇÖL
26 Aralık 2013 – H 309
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder