26 Aralık 2013 Perşembe

O Şehre Sitem


O şehirde muhafazakarlık, düşünerek kabullenilmiş, özde sindirilmiş bir hayat algısı değil de; nesilden nesile geçen bir alışkanlık. Başka türlü bir hayat tasavvuru olmadığı, olamadığı için sürgit devam eden gelenekler bütünü. Böyle olduğu içindir ki, kendisini en çok özde değil, şekilde gösteren hamlıklar topağı. O şehirde muhafazakarlık, bir şemsiye kimlik. Altına girmese yok olacağını zanneden insanları vehimlerinden geçici bir süre kurtaran bir sığınak. O şehirde muhafazakarlık, zorunlu bir maske. O şehirde muhafazakarlık, insanların birbirini içine çektikleri, çıkmaya çalışanları zorla aralarına aldıkları kaynayan bir kazan. O şehirde muhafaza edilen, aslında güdük bir ömür; başka bir hayat algısına kapı aralayan her tür düşünce ve duyguyu düşman belleyen dışa kapalı bir toplum. Bu yüzden o şehirde başkaları cehennem. Hele “araf” oluru, idraki imkansız bir hayat sahası.

O şehirde barış ve savaş iç içe. O şehrin düğününde cenaze, cenazesinde düğün havası koklamak mümkün. İnsanların görece sakinliklerin altında, her an kavgaya, laf dalaşına hazır olduklarını gösteren bir potansiyel mevcut. O şehirde ipler aslında kadınların elinde. Bu yüzden, cansız hayata can katmanın en kullanışlı ve en ucuz aleti “laf”. Kapalı bir kutu içinde vakit nasıl geçer? Eğer, dışarı çıkma ümidin yoksa seni manevi açıdan doyuran bir işin, bir meşgalen, bir sanatın, bir merakın, bir hedefin de yoksa kapalı bir kutunun içinde ne yaparsın? El-cevap: Başkalarıyla kavga edersin. Kendi içinde barış olmayan her insan, kavgasını mutlak dışarı taşırır. İçindeki boşluğu söz kavgasıyla, ağız kavgasıyla yani “çekişerek” doldurur; o da yetmezse “vuruşarak”. Malumdur, tabiat boşluk kaldırmaz.

O şehir soğuk. Belki insanlar bu yüzden bu kadar huzursuz. Donmamak için, biraz ısınmak için, kendi kısır hayatlarını az da olsa renklendirmek için anlamsız bir laf savaşının neferi olmaya can atıyorlar. Ancak savaşırken yaşadıklarını var sayıyorlar. İç barış, donmakla ölümle eşdeğer.    

O şehir her geçen gün biraz daha ıssız. O şehirde tanıdıklar ya yaşlanıyor ya da bir bir eksiliyor. Babaannem, eniştem derken dayım. Sıradaki kim?

O şehir orada, ben buradayım. Şimdilik elbette. Er ya da geç ulaşacağımız son durağımız yine o şehirde: Yukarı Tekke Mezarlığında.

Hüseyin Cem ÇÖL
26 Aralık 2013 - H 309

Hiç yorum yok: