13 Aralık 2012 Perşembe

“Biz Ona Hep Cem Derdik”



Yıllar önce, off, cümleye böyle başlayınca kendimi acınası ve geri dönülemez bir yaşlılığın çepeçevre sardığını düşündüm ve canım sıkılmadı değil, evet yıllar önce Akçağ’da olsa gerek, hatta Akçağ’ın o basık tavanlı üst katında, bir kitabını imzalatıyordum Rasim Özdenören’e… O gün, orada satın aldığım bir kitap değildi bu. Kitaplığımdaki pek çok Özdenören kitabından bir-ikisini alıp öyle gitmiştim imza gününe. İmzalasın diye verdiğim kitabın ilk sayfasında haliyle ismim yazılı. Özdenören ismimi gördü, yekten, “Cahit’in de ön adı Cem’di” demişti, “biz ona hep Cem derdik”. Birinci cümleyi çok iyi anımsıyorum, doğruluğundan tereddüdüm yok ama ikinci cümleyi doğru hatırladığımdan emin değilim; bilinaçaltımın “yıldızla özdeşleşme” oyunundan ibaret de olabilir. Benim de “yaram” az değil hani. Anlatsam roman olur ama yaramı namerde göstermenin manası yok.   

Ne tuhaf! Ben şair Cahit Zarifoğlu’nu severim ama tek bir şiirini, hatta şiirinden geçtim tek bir mısrasını bilmem. İşaret Çocukları’nı okudum, yine “yıllar önce” diyeceğim maalesef. İşaret Çocukları’ndan yüreğime akmış bir mısra yok. Benim sevdiğim sadece ve sadece Yaşamak’taki Cahit Zarifoğlu imiş, bu gerçeği,asıl bu gece anladım. Yaşamak, belki bir şiir kitabıdır, orasını bilemem. Bildiğim ve bu gece iyice emin olduğum şu ki, o bölük pörçük anlatıların arasında elle tutulur sıcak bir kalp var. O kalp bazen acılı, hüzünlü, ağlamaklı; bazense haşarı bir çocuk gibi atak, saf ve cüretkâr. Galiba, o satır aralarındaki hayatı anlama ve hayatı anlamlandırma çabasına,hiç değilse o samimiyete çok yakıntan tanık olduğum için, evet bununla övünebilirim, kitabın bendeki etkisi hiç eksilmedi.  Hayat insanı ister istemez dönüştürüyor, ideallerinden uzaklaştırıyor, fakat ne mutlu bana ki Yaşamak’ı hala sevdiğime, sevebildiğime göre ben de ümit var, demek ki hepten teslim bayrağı çekmiş değilim, hayatın hoyratlığına direnen bir yanım hâla var.     

“Yaşamak” öyle elimin ucuyla tutup okuduğum bir kitap değil, adeta içtiğim, içinde arındığım, içinde çadır kurduğum, içinde yaşadığım bir kitap “dı”. Fakat, zamanın insafı yok. Cahit Zarifoğlu’nun askerliğini Sarıkamış’ta yaptığını, üstelik de 1975’te, hani o yıl işte, Yaşamak’ta okuduğum halde unutmuşum. Bu gece, evet anladınız uyku tutmadı yine, nerden estiyse Sarıkamış özlemi, belki kar özlemi, sarıverdi bedenimi. Sarıkamış özlemini nette giderirken, kendimi bir anda Yaşamak’ın içinde, tam da “Sarıkamış 1975” başlıklı bölümün içinde buluverdim. Sarıkamış’ın soğukluğunu ve safiyetini hissettim Yaşamak’ı “dinlerken”. Sanki o karlara ben bastım, sanki o askerlere o emirleri ben verdim. Sanki onları ben kaybettim.

Saat 05.36 oldu. Şimdi, ekran başından kalkıp balkona çıksam ve lapa lapa kar yağdığını görsem ne hoş olurdu. 

Hüseyin Cem ÇÖL
13 Aralık 2012 - Pelitli