14 Aralık 2012 Cuma

“Onur Sistemi” Türkiye’de Uygulanabilir mi?



Öğle vakti, Maliye Kulübü öğrencilerinin M.Yazıcı Amfisinde tertiplediği bir söyleyişe katıldım. Konuşmacı, eski bakanlardan Tınaz Titiz. Söyleşi konusu, “Ezbersiz Eğitim İçin Yol Haritası”.

Söyleşi bir saatten fazla sürdü. Doğrusu ben, ezbersiz eğitimin nasıl olması ve yapılması gerektiğine ilişkin, daha teknik bilgiler verileceğini umarak söyleyişe gittim. Umduğum gerçekleşti mi? Hayır. Teknik bilgiler yerine, ucu açık temenniler ve tavsiyelerle karşılaştım. Her ne kadar umduğum gerçekleşmese de, bundan şikayetçi olduğumu söyleyemem. Yine de söyleşiye iyi ki katılmışım diyorum. Çünkü, bir; şikayet etmeyi seven biri değilim, müzmin muhalif tavır bana uygun değil; iki, elindekiyle yetinen bir karakterim var, bardağın dibindeki azcık su bile beni mutlu edebilir; üç, söyleşide bilmediğim kavram ve uygulamaları öğrenme imkanını buldum, amfiye boş girip boş çıkmadım; dört, kitaplarından tanıdığım Tınaz Titiz’i yakından görmek ve dinlemek nasip oldu; beş, genç öğrenci arkadaşların yararlı bir aktivite gerçekleştirme başarısına ve mutluluğuna tanık oldum, mutlu ve başarılı yüz görünce hiç duramam ben de mutlu olurum. Daha da sayarım, ama bu kadar kâfi.

Tınaz Titiz, söyleşisinde üç hususa ağırlık verdi.

Birincisi, sınavlarda/öğrenmenin ölçülmesi sürecinde “onur sistemi”nin uygulanması.

İkincisi, test yönteminin öğrenmeyi tek başına ölçen yeterli bir yöntem olmadığı, mutlaka klasik sınav, ev ödevi, dönem ödevi gibi diğer yöntemlerin de uygulanması gerektiği.

Üçüncüsü, ezberletilen ya da ezberlenen bilgilerin mutlaka sorgulanması gerektiği.

İkinci ve üçüncü husus, zaten herkesin bildiği ve hemfikir olduğu hususlar. Fakat sorun, eğitimin ezberli mi ezbersiz mi olması gerektiği değil zaten. Sorun, eğitim ezbersiz olsun ama nasıl olsun? Bu sorunun cevabı ayrıntılı verilmedi ya da zaman azlığından verilemedi. Ezbersiz eğitimin önündeki engeller yeterince ifade edilmedi. Dolayısıyla sorunun kaynağına inilmedi, sadece sorunun kendisi ifade edildi, çözüm yolu da dile getirildi ancak eğitim sistemimizin ezbere dayanmasının sebepleri ortaya konmadığı için varılan sonuçlar da cılız bir temenni ve tavsiye demetinden ibaret kaldı. Sadece sorgulama yeteneğinin öğrencilere kazandırılmasından ve sınav yöntemlerinin bu yönde hazırlanmasından söz edildi.

Notlarıma bakıyorum. “Sınav” dediğimiz ölçme yönteminde, dört hususun ölçüldüğünü not almışım. Birincisi, öğrenilenlerin bellekte tutulup tutulmadığını anlamak; ikincisi, öğrencinin ihtiyacı olan bilgilere erişme becerisini kazanıp kazanmadığını anlamak; üçüncüsü, mevcut bilgilerle, yeni bilgilere ulaşma becerisini ölçmek; dördüncüsü ise bu amaçları belli bir süratte yapabilmek. Test yöntemiyle yapılan sınavların ikinci ve üçüncü amaçları gerçekleştirmesi zor. Kaynaklara ulaşmak ve mevcut bilgilerden yeni bilgilere ulaşmak ancak öğrenciye ödev vermekle ve muhakeme yapabileceği klasik soru yöntemiyle mümkün. Hukuk sınavlarında ise bunun karşılığı olay çözümleme sorularına ağırlık vermek.

Söyleşide, mevcut bildiklerimden farklı olarak “onur sistemi”ni öğrendim. “Onur sistemi”nin esası sınavların gözetmensiz yapılması. Bu kadar. Sınavların gözetmenli yapılmasının handikapı nedir? Şudur: Gözetmenin görevi, öncelikle, öğrencilerin kopya çekmeden, Türkçesi HIRSIZLIK YAPMADAN, sınav olmalarını sağlamaktır. Gözetmen, bir nevi bekçi konumunda. Gözetmenin gözünde, herkes şüpheli. Herkes, her an kopya çekebilir, hırsızlık yapabilir. Dolayısıyla şu yargı onun bilinçaltına işliyor: KİMSEYE GÜVENİLMEZ. Aynı yargı, öğrencilerin de bilinçaltında filizleniyor: Ben, sınav oluyorum ve kopya çekmemi engellemek için başıma gözetmen koyuyorlar, o halde ben sistemin gözünde güvenilmez biriyim, sistem bana güvenmiyor, sistem benim ahlaklı, vicdanlı davranacağıma ihtimal vermiyor, o halde BANA GÜVENMEYENE BEN DE GÜVENMEMELİYİM. Öğrencilerin yetiştiği okul sıralarında, böylece, toplumsal hayatın olmazsa olmazı olan İNSANA GÜVEN prensibi törpüleniyor. Gerçek barış toplumunun önündeki en büyük engel de, insanların birbirine güvenmemesi değil mi?  

“Onur Sistemi” uygulanırsa, sınavlarda kopya çekilmez mi? O zaman, bazı öğrenciler hak etmedikleri notlar almazlar mı? Bu ihtimal elbette yok değil. Yani kopya çekilme ihtimali var, hatta yüksek ihtimalle var. Fakat, anladığım kadarıyla, bu sistem, mahkemeyi öncelikle her öğrencinin vicdanına kurduruyor. Yargıç da, savcı da, gardiyan da öğrencinin içinde. Sistem diyor ki öğrenciye, sana güveniyorum, sen kopya çekmezsin, çünkü kopya çekmek hırsızlıktır, ahlaka aykırıdır vs. Öğrenci bu ahlaki ve vicdani olgunluğa erişmişse, ancak o halde onur sistemi faydalı sonuçlar doğurur. Fakat, ahlaki ve vicdani olgunluğa erişmemiş öğrenciler üzerinde bu sistemi uygulamak, kanımca, kurda kuzuyu emanet etmekten farksız. Hele ki KTÜ’de…[1] 

Madem bize öğretilen bilgileri sorgulamamız öğütlendi. O halde “onur sistemi”ni de sorgulamak lazım. Onur sistemini şeksiz şüphesiz kabul etmek, ezbersiz eğitim parolasına aykırı davranmak olur. Hatta ezbersiz eğitim parolasını da sorgulamak gerekir. Ezbere dayanan eğitimin de artıları olabileceğini göz ardı etmemek, ezbersiz eğitim parolasının da bir gereğidir. Bir kez sorgulamayı şiar edinmişsen, sana sorgulamayı öğretenleri, hatta sorgulamanın gereğini de sorgularsın. Olması gereken de budur aslında.

Her şey bir yana, “efendi” sözcüğünün kökeninin Latince olabileceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. İnsanoğlu, aslında ortak bir havuza akan bir akıldan ibaret.

Ama "insan hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır”.

Hüseyin Cem ÇÖL
14 Aralık 2012 - H 309 


[1] Şaka şaka... Elbette asker uyumaz, KTÜ öğrencisi de kopya çekmez. J