29 Aralık 2012 Cumartesi

Veda Yazısı


"Olanda hayır vardır."

Dersler bitti. Geçtiğimiz hafta her gün birer ikişer perdeler kapandı. Her dersin sonunda kırık dökük cümlelerle bir veda konuşması yaptım ama bir de veda yazısı yazmalı ki tam olsun. Hem benim veda yazım fena değildir, bununla beraber epey zamandır kimseye veda etmiş de değilim, biraz paslanmış olabilirim ama bir deneyeyim.

Önce şunu ifade edeyim: Yorucu bir dönem miydi? Kesinlikle evet. Üç aylık maratondan yorgunlukla çıktım ama içim de rahat. Sorumlusu olduğum derslerin en iyi şekilde öğrenilebilmesi için kendi sınırlarımı epeyce zorladım. Geniş geniş “elimden geleni yaptım” diyebiliyorum. Bu benim açımdan kâfi. Şüphesiz daha iyisi olabilir, olabilirdi. Şikayet etmeyi sevmediğim için, bahanelerin ardına saklanmak da istemiyorum. Olabilirdi peki neden daha iyisi olmadı? Bu sorunun cevabı galiba hayatın ana gerçeğiyle ilgili. Daha iyisinin ne olduğunu yaşadıkça, yaptıkça öğreniyoruz. Ve bu öğrenme sürecinde hatalar, yanlışlar da yapabiliyoruz. Hazır bilgiyle işe girmiş değiliz. İşi yaptıkça –yaşadıkça- doğrunun ne olduğunu, hayatın gerçeğini ve kendi gerçeğimizi anlayabiliyoruz. Şu üç aylık maratonda, daha iyinin ne olduğunu ve kendi kapasitemi biraz daha anlamış durumdayım. Seke seke, kıra döke yürüsem de, kendi adıma yürümekten memnunum.

Kendi adıma yürümekten memnunum peki acaba benimle beraber şu üç ayı yürüyerek geçirenler de memnun mu? Mutlaka memnun kalanlar olabileceği gibi, memnun kalmayanlar da olabilir. Benim için asıl muhatap, her hafta karşısına çıktığım bine yakın öğrenci kitlesi değil, kendi vicdanımdır. Eğer işimi elimden geldiğince hakkıyla yapabilmiş isem vicdanen rahatımdır, yapabileceğim bir şeyi yapmamışsam zaten benim cezamı vicdanım keser, kesmiştir. Bununla birlikte kalp kalbe de karşıdır. Vicdanımla barışık olduğum anlarda öğrencilerden de olumlu tepki almışımdır; vicdanımın beni cezalandırdığı anlarda da öğrenci öteki yüzünü gösterir. Sözün özü, vicdanımın rengi öğrencilerin yüzüne yansır. Üç ay boyunca girdiğim derslerde genellikle mütebessim çehrelerle karşılaştım. Bu, kendi adıma derslerden geçtiğimin tescilidir.    

Biraz özele inip tek tek hesap özeti çıkarayım.

İKTİSAT bölümü öğrencilerine : Sizlerle haftada iki gün ders yaptık. Sabah-akşam, tek-çift diye ayrıldığınıza göre, bir hafta içinde toplam 8 ders. En çok emek verdiğim ve en çok zorlandığım bölüm sizler oldunuz diyebilirim. Yine de emeklerime değdi. Tüm derslerime katılım oldukça iyiydi. Fakat akşam dokuzda ders yaptığım gruba ayrıca teşekkür mü etmeliyim yoksa esef mi etmeliyim bilemiyorum. Kaç defa, sınıfta kimseyi bulamasam da eve gidip dinlensem umuduyla sınıfa girdim ama yine birkaç düzine öğrencinin beni hazırolda beklediğini görünce… neyse… J

ÇEKO bölümü öğrencilerine : Sizlerle sadece haftada 1 ders yapabildim. Bu yüzden sizlere iktisatçılar kadar emeğim geçti diyemem. Fakat her dersimi ilgiyle dinlediniz. En azından ilgiyle… Birkaç öğrenci dışında derse aktif katılım düşüktü. Oysa bildiğim kadarıyla en çok hukuk dersi alan bölüm sizinki. Sizden daha donanımlı olmanızı ve beni zorlamanızı beklerdim.

EKONOMETRİ bölümü öğrencilerine : Sizle de haftada 1 defa, “az ama öz” ders yapabildim. Fakat, sayıca bir düzineyi ancak bulabildiğiniz için daha yakın ve sıcak bir iletişim içinde geçti derslerimiz. Hatta dersime gelen bütün öğrencilerin isimlerini tek tek sayabilirim. Dur bi deneyeyim : Sultan, Adem, Mustafa, Abdülhamit, Barış, Sevinç, Gönül, Nazlı, Ayşe, Hilal, Canan, Seher… Yanlışım yoktur umarım.

Ara not : İKTİSAT, ÇEKO, EKONOMETRİ bölümü öğrencilerine ikinci dönem dersim yok. Yani, bu yazı, onlar açısından ve benim açımdan tam bir veda yazısı. Hepinizin yolu açık olsun diyorum.

ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER ve KAMU YÖNETİMİ bölümleri öğrencilerine :  İki bölümü bir arada andım. Çünkü sizlere hem aynı gün –Cuma günü-, hem de aynı dersi –Borçlar Hukuku- anlatmaya gayret ettim. Benim açımdan bu dönemin en rahat, en huzurlu, belki de en verimli dersleri bunlar oldu diyebilirim. Haftanın son günü olmasına rağmen, sayenizde, tatlı bir yorgunlukla hafta sonuna girdim. Umarım başka bir derste daha birlikte oluruz.

HUKUK 2. Sınıf öğrencilerine : Sizler yabancı değilsiniz. Beni de biliyorsunuz. En çok önem verdiğim sınıf olduğunuzu defaatle söylemiştim, şimdi de alenen söylemiş oluyorum. Vizeye kadar yaptığım derslerde istediğime yakın performansta sizlere ders yapabildim, fakat vizeden sonra ağır ders programım içinde esneklik gösterdiğim ilk sınıf –maalesef- siz oldunuz. Balondan aşağı atılan ilk kum torbası. Bu yüzden size karşı mahcubum. Ama sizler yabancı değilsiniz. Beni affedeceğinizi umuyorum. İkinci dönem sizlerle ağır ders temposu içine girip canınızı yakacağıma söz veriyorum.

HUKUK 3. Sınıf öğrencilerine : Normalde iki dönemde okutulan iki dersi, Ticari İşletme Hukuku’nu ve Kıymetli Evrak Hukuku’nu, sizlerle bir dönem içinde beraber işledik. Kendi adıma söylemem gerekirse, hiç de fena geçmedi bu dönem. Hem sizle genellikle haftada iki gün ders yaparak, ders konularını daha geniş ve ayrıntılı işlemeyi başardığımı düşünüyorum. Şüphesiz dersler daha iyi olabilirdi. Ancak bu kadar olabildi ve malumunuz “olanda hayır vardır”.

Bu yazıyı nasıl bağlamalı?

Aslında veda yazısı yazmak gibi bir niyetim yoktu. Ta ki akşam saatlerinde Uygar’dan mail alana dek. Teşekkürler Uygar. Hem kendi yazdıkların için, hem de bu yazıyı bana yazdırdığın için. Yolun açık olsun.

Evet, şimdi uyuyabilirim. 

Hüseyin Cem ÇÖL
29 Aralık 2012 – Pelitli