Sayın bayan,
Sizden çok çok özür diliyorum. “Sen kimsin be adam, ne diye durduk yerde benden özür diliyorsun?” dediğinizi duymaktayım. Sabredin anlatacağım.
Aslında beni tanımazsınız. Hoş, ben de sizi tanımıyorum ya. 10 yıl önce aramızda tatsız bir hadise vuku bulmuştu. Beş dakika boyunca size korku dolu anlar yaşatmıştım. Fakat, inanın, iki çocuğumun başı üzerine yemin ediyorum ki, size korku vermek dahası size zarar vermek gibi bir amacım asla yoktu. İnanılmaz bir aksilikler zinciri beş dakika boyunca sizi ve beni kuşatıverdi. Doğrusunu söylemek gerekirse o gece sizden çok ben korkmuştum.
Siz belki bu olayı unuttunuz. Belki de unutmadınız, yakın arkadaşlarınıza yıllarca anlatıp durdunuz. Ben sadece eşime anlatabildim bu tatsız “taciz” olayını. Başkalarının benim masumiyetime inanmayacaklarımdan, haksız ithamlara maruz kalmaktan korktum.
Bir bahar gecesiydi… Hava biraz serindi… Saat 22 sularıydı. Cebeci’den Samanpazarı’na doğru çıkmaktaydım. Tarihi değeri olduğu için, yıkılmasına müsaade edilmeyen yüzlerce eski, harap, harabe evin arasında Samanpazarı’nda kaldığım yurda doğru hızlı adımlarla yürümekteyim. Sokaklar yılan gibi kıvrılıyordu önümde. Birden fark ediyorum ki, sessiz ve hayli ıssız sokakta sadece iki kişi var. Biri ben, diğeri de siz. Yaklaşık on metre önümde yürüyorsunuz. Ben arkanızdayım. Sessiz gecenin karanlığında yankılanan ayak seslerimiz havayı iyice geriyor. On metre önümde yürüyorsunuz ve bu gayrıihtiyari sokak arkadaşlığından ürktüğünüzü hissediyorum. Sizi ürkütmek, korkutmak ya da Allah korusun başka türlü bir zarar vermek gibi asla düşüncem yok. Fakat, önümde yürüyorsunuz ve çok rahat fark ediyorum ki benden acaip ürkmektesiniz. Sanki sizi takip ediyormuşum gibi bir durum var ortada. Arkanızı dönüp bana baktınız, tekin biri miyim, güvenilir biri miyim anlamak için. Başınızı hızla önünüze çevirdiniz. Ürkmeye devam ettiğiniz belli. Demek ki benim tekin biri olmadığıma kanaat getirdiniz. “Hay Allah, ne yapsam” diye düşünmeye başladım. Vicdan azabı duymaya başladım. Ayak seslerimiz, ortamı iyice germeye, ürküntünüzü, korkunuzu iyice çoğaltmaya başladı. İnanın o yılan gibi yolda, bir ara sokak olsaydı, hemen sapacaktım sizi eziyetten kurtarmak için. Tam bu sırada, vaziyetin şaşkınlığından mıdır nedir, hiç sevmediğim ve kesinlikle alışık olmadığım bir hareketi, hiç olmayacak bir anda yaptım ve sağ elimle apışaramı hafifçe düzelttim. Hadi benim yaptığım eşeklik neyse de, ya sizin yaptığınıza ne demeli? Ben, sokak ortasında, üstelik gece vakti, üstelik bir kızın arkasında yürümekte iken bu eşekçe hareketi yaptım ve siz de büyük bir isabet kaydederek tam bu esnada, başınızı çevirip bana baktınız ve ne yaptığımı gördünüz. Görür görmez de, panik içinde adımlarınızı hızlandırdınız. Yerin dibine geçtim. Ne yapacağımı bilemedim. Yol yok ki sağa sola sapayım. Geriye dönüp geldiğim yöne yürüsem belki daha çok korkacak, hatta muhtemelen koşmaya kalkacaksınız. “Bari hızlanayım, şu kızı geçeyim de bu ıstırap, bu işkence bitsin artık” diye düşündüm ve adımlarımı hızlandırdım. Adımlarım hızlandıkça, ayak seslerinin şiddeti yükseldi ve gerilim daha da arttı. Hızlandığımı fark edince, daha da korkunç bir şey oldu, siz de hızlandınız! “Yahu kadın, sen yavaş yürü, benim amacım, hızla yürüyüp seni geçmek, sana bir şey yapacak değilim, sakin ol” diye bağıracağım nerdeyse. İkimizde hızlı adımlarla yürümeye başladık. Dışarıdan biri bizi görse, kesin, benim sizi takip ettiğimi düşünecektir. Çünkü vaziyet aynen öyle görünüyor. Fakat, kime anlatırsın derdini? Allah’tan gideceğiniz ev, o sokakta biraz ötedeymiş. Bir evin önünde durdunuz, hızla zile bastınız. İçimden “oh be, kurtuldum, evi yakınmış” diye düşünerek, yolun karşısından, neredeyse duvara bitişik vaziyette yürüyerek yanınızdan geçtim. Kabus bitmişti nihayet.
Olay, anlattığım gibidir sayın bayan. İçimden zerre miktar kötülük geçmemiştir inanın. Dünya-ahret bacımsınız. Size korku dolu anlar yaşattım ama inanın benim hiçbir suçum yoktu bu işte. Her şey, bir anda, paldır-küldür oluverdi.
Bir kez daha özür diliyorum sizden. Aradan on koca yıl geçti. Evlenmişsinizdir mutlaka. Çocuklarınız falan da olmuştur. Belki de hala, o yıkık-harabe evlerin birinde oturuyorsunuz.
Neyse efendim. Mektubu uzatmanın anlamı yok. Diyeceğimi dedim. Allah’a emanet olun. Size tacizsiz, mutlu, huzur dolu günler dilerim.
İmza : Gecenin bir vakti, ıssız bir sokağı birlikte adımladığınız genç
Nam-ı Diğer Salavin
8 Eylül 2006 - ANKARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder