Merhabalar,
Benim sizinle tanışmam geçen sene Roma Hukuku sınavında oldu.Derste konuları irdelemeniz diğer hocalardan çok farklı idi.Hatta öyle ki öğrencilerinizin hakimlik savcılık sınavında başarılı olmaları için şimdiden ders notlarını takip edeceğinizi söyleyip isimlerini almanız beni etkilemişti.Kendi kendime dedim ki "işte Türkiye'nin ihtiyacı olan idealist insan modeli.Başarı için ter döken,azimli bir insan.O kişinin yetiştireceği nesiller de eminim onun gibi olacak."
Şimdi bir yaş daha büyüdük ikinci sınıf olduk.Bu süreçte zorluklarla karşılaşmaya devam ediyoruz..Keza sadece biz değil siz de.Başınıza gelen talihsiz bir sınav hatası yüzünden moralinizin ne kadar bozulduğunun farkındayım.Size inanıyorum,bilerek isteyerek böyle bir şey yapmadınız ama olan oldu moralleri toplamak lazım diye düşünüyorum.
Üniversitelerin çoğunda öğrenci asla konuşamaz.Öğretim üyeleri doçlar proflar ne derse o olur.Hele ki onları eleştirmek imkansızdır.Aslında bu, gelecekte (hatta şimdi bile) susmaması gereken adaletin sesi olacak insanlar açısından büyük bir ironidir.Yapılan haksızlıklara sınıfta kalma korkusuyla mezun olamama korkusuyla boyun eğen öğrenciler sanmıyorum ki gelecek hayatlarında da insiyatif sahibi olup başarılı olsunlar.Velhasıl-ı kelam izninizle size bir eleştiri de bulunmak istiyorum.Bu eleştiriyi sizin anlayışla karşılayacağınızı bildiğim ve babacan tavırlarınıza güvendiğim için yapmaktayım.
Değerli hocam,
Sizce de yapılan bu son Borçlar Hukuku GH finalinde bir abartı yok muydu ? 100 soru.17 sayfa.150 dakika..Öğrencilik sıralarından sizler de geçtiniz.Gecesini gündüzüne katıp ders çalışmak nedir bilirsiniz.Çalışmanın karşılığını almayı istemek nedir bilirsiniz.Sınav sonunda konuştuğum arkadaşlarımın çoğu yetiştiremediklerinden dert yanıyorlardı.Bu farazi şeyleri geçelim ben kendi yaşadıklarımdan bahsedeyim.Soruları ben de yetiştiremedim ama asıl kötüsü çözdüğüm sorular üzerinde düşünemedim.Tartışıp daha doğru nedir bulamadım.Sınav sonuna doğru başıma saplanmış olan ağrı yarınki sınavıma çalışmamı etkileyecektir heralde.Sizce de bu kadarı abartı olmadı mı ? Sözlerimi lütfen yanlış anlamayın.Siz de bu soruları hazırlarken büyük emek sarfettiniz; ama hepimizin istediği emeklerinin karşılığını alabilmekse ne siz bu şekilde alabilirsiniz ne de biz öğrenciler..
Sabırla okuduğunuz için teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Saygılarımla
Eren Dikyol
KTÜ HUKUK -2-
Sevgili Eren,
Uzun bir mail yazmışsın, eğer okuma zahmetine katlanırsan ben de sana daha da uzun bir mail yazacağım.
Öncelikle şunu ifadeyim. Beni eleştirdiğin için sana asla kızmadım ya da darılmadım. Ders işleyişimle ya da sınav tarzımla ilgili eleştiriler beni asla rahatsız etmez. Eleştirilerini yüzüme karşı söylesen hatta sınıf ortamında söylesen de durum değişmezdi. Öğrencilerin kendilerini ifade etmesini, en az öğretmeye çalıştığım bilgiler kadar önemsiyorum. Zaten eğitimin ana amaçlarından biri de, sizlerin kendinizi cesur, düzgün ve sağlıklı ifade yeteneğinizi kazandırmaktır. Bu nedenle, bana karşı yönelttiğin eleştirileri, eğitiminizin bir parçası olarak da gördüğümü bilmeni isterim. Ve doğru bildiğin gerçekleri, bundan sonraki hayatında, özellikle meslek hayatında ürkmeden savunmaya devam etmeni de dilerim.
Sevgili Eren,
Bugün girmiş olduğun sınavdaki soru sayısını abartılı buluyorsun. Peşinen “yanlış düşünüyorsun” demeyeceğim. Hatta bir parça haklılık da buluyorum bu düşüncende. İstersen “neden final sınavında test yaptım, neden 100 soru sordum?” sorusunun cevabını yazayım, ondan sonra sınavda abartı var mı, varsa eğer abartmanın haklılığı, haksızlığı üzerine beraber düşünelim.
Eren, sen de bilirsin ki, hukuk eğitimi almak isteyen ve almakta olan gençlerin pek çoğunun gönlünde hakim-savcı olmak emeli yatar. Senin gönlünde de bu aslan yatıyor mu bilemem. Belki 5 öğrencinin 4’ü hakim-savcı olmak için Hukuk Fakültesi’ne girmiştir. İstersen etrafındaki öğrenci arkadaşlarına bir soruver. Pek çoğu hakim-savcılık mesleğini diğer mesleklerden üstün tutacaktır.
Ve biliyorsun ki, hakim-savcı olmak için, sadece Hukuk Fakültesini bitirmek yetmiyor. ÖSYM tarafından yapılan hakim-savcı sınavını kazanmak da gerekiyor. Bu sınavlarda 40 genel yetenek ve genel kültür, 100 alan bilgisi sorusu soruluyor. Sınav süresi ise 150 dakika.
Şimdi senden bardağın dolu tarafını görmeni isteyeceğim. Bir an için, “alan bilgisi” derslerinin tüm final sınavlarının 100 soruluk test olduğunu düşün. Bu seni ve senin gibi hakim-savcı olmak isteyen tüm arkadaşlarını çok zorlayacaktır ancak fakülte sonrası gireceğin asıl hakim-savcı sınavı öncesinde defalarca esaslı prova yapmış olmayacak mısın? “Ağır sınavlardan” geçmeden bu fakülteden mezun olduğunda ve “hayatın ağırlığı” karşısında bunaldığında, keşke daha sıkı bir eğitim alsaydım diye yazıklanmayacak mısın? (Salt final sınavında 100 test sorusu sormakla iyi bir eğitim verdiğimizi iddia ediyor değilim, o konuya da geleceğim.) Acaba iki sene sonra girdiğin hakim-savcı sınavından çıktıktan; anayasasından idaresine, borçlarından icrasına kadar 100 alan bilgisi sorusu içinde bocaladıktan, kafan allak-bullak olduktan sonra Adalet Bakanlığına mail atıp “bu sınavınızda abartı yok muydu? 100 + 40 soru, 36 sayfa, 150 dakika.” diyecek misin? Yoksa, keşke fakültedeki tüm sınavlarımız böyle ağır olsaydı deyip, “hafif” sınavlarla sizleri mezun eden bizleri yine saygıyla anacak mısın?
“Soruları ben de yetiştiremedim ama asıl kötüsü çözdüğüm sorular üzerinde düşünemedim” diyorsun. Sen hiç ALES’e girdin mi? ALES’te en büyük sorun, sürenin yetmemesidir. Çünkü sadece bilgi sorulmuyor bu sınavda, aynı zamanda süreyi kullanma yeteneği de ölçülüyor. ÖSYM’nin yaptığı tüm sınavlar da öyle. Yani salt bilmek değil ölçülen, sana verilen süre içinde daha çok doğruyu işaretlemek ve birilerini geride bırakmak. Yarışı herkes bitiriyor ama malum sadece ilk üçe girene madalya veriliyor. Farkındayım, bu sınav sitemi, tamamen rekabet kültürünün bir ürünü. Kardeş, beğenelim beğenmeyelim bizler rekabetçi bir dünyanın çocuklarıyız. Bu çağda ayakta kalmak, birilerini geride bırakmaya dayalı. “Ben bu yarışta yokum, içimdeki barış yüzüme yansısın, vicdanım benden razı olsun yeter, ben böyle de güzelim” diyen birini tanıyorum, her gün onunla aynada yüz yüze geliyorum ama sana onun gibi olmanı tavsiye ve telkin edemem. Çünkü yıllardır olduğu yerde sayıyor.
Ha bir de, ben, sınavda ÖSYM’nin size asla yapmayacağı bir lütufda bulundum: Mevzuatı serbest bıraktım. Mevzuat dediğin araçlardaki navigasyon cihazı gibidir. Kullanmayı bilirsen, kestirmeden hedefe ulaşırsın, süreyi de iktisatlı kullanmış olursun; kullanmayı bilmezsen aynı güzergahta hedefe varamadan dolanır durursun.
Şimdi tüm bu yazdıklarımla çelişkiye düştüğüm intibaını verecek şu lafı da edeyim: Aslında test yöntemi, gelmiş geçmiş en boktan öğrenmeyi ölçme yöntemi. Ben de, çok gönüllü olarak sınavlarda test yöntemini uyguluyor değilim. Sizde de, biliyorsun, ilk defa yaptım, çünkü yapmak zorunda kaldım. Bu dönem, beş farklı dersi (Borçlar Hukuku, Roma Hukuku, Şirketler Hukuku, İcra ve İflas Hukuku, Ticaret Hukuku), bini aşkın öğrenciye anlatmaya gayret ettim. Tüm bu derslerin sınavlarını test yapmamayı inan ben de isterdim. Fakat, pratiğinden klasiğine kadar öğrenmeyi gerçekten ölçen adam gibi bir yazılı sınav yapsam, acaba sınav kağıtlarını “tek başıma” ne zamana kadar okuyabilirdim dersin? Adil not dağıtacağım, kimseye haksızlık yapmayacağım kaygısıyla, sadece “bir” kağıda yarım saat ayırmanın ne demek olduğunu bilir misin? İstersen yarım saati binle çarp ve bu fakir tüm kağıtları ne zaman okumayı bitirir hesapla. “Kağıt Okuma Savaşları”nın okuru isen zaten ne dediğimi çok iyi anlayacaksın.
Şimdi tüm yazdıklarımla bir kez daha çelişkiye düşme pahasına bir adım daha fazlasını yazayım: Aslolan sınav da değildir sevgili Eren. Dünyanın öğrenmeyi en iyi ölçen sınav yöntemini bulup uygulasan bile, eğer adam gibi “ders” yapmamışsan, kaldır at gitsin. “Ders” deyince, vicdanımda ağır bir sızı başlıyor. Çünkü size karşı bu konuda çok çok mahcubum. Şu biten yılın benim açımdan en acı gerçeği de burada saklı. En çok önem verdiğim sınıf sizdiniz, fakat gel gör ki en az verimli olduğum sınıf da siz oldunuz. Geçen yaz, o Ramazan sıcağında, hem Kılıçoğlu’nun hem Akıncı’nın Borçlar kitaplarını iki kez baştan sona okumuş ve slayta aktarmıştım. Nasıl bir ders yapacağım kafam da epey şekillenmişti. Bu yıl, anlatmayı en çok istediğim ders Borçlar dersiydi ve en önemsediğim sınıf da sizinkiydi. Ve bu bir yıl içinde pek çok bölümde, pek çok ders anlattım. İyinin daha iyisi elbette vardır ama girdiğim her ders gayet verimli ve keyifli geçti.
Öğrencilerimden de beni çok mutlu eden geri dönüşler aldım. Tek siz hariç. Konu siz olunca görmezden gelmeye çabaladığım bir sızı var içimde. Neden sizinle iyi bir ders dönemi geçiremedik? Buraya türlü bahaneler yazmak benim için çok zor değil. Ama kalsın. Sebebi benim kifâyetsizliğimdir diyelim. Belki size olan borcumu, seneye alt sınıflara bu dersi daha iyi anlatmakla öderim.
Sevgili Eren,
Cesaret edip tek sen mail attın ama senin düşüncelerini paylaşan başka öğrencilerin olduğunu da seziyorum ve senin hoşgörüne sığınarak, sana hitaben yazdığım bu maili başkalarının da nazarlarına sunuyorum. Umarım bana darılmazsın.
Yazdığım mektubu yeniden okudum da, biraz karamsar bir havanın hakim olduğunu fark ettim. Karamsarlık hiç sevmediğim bir şeydir. Ben, her zaman umudu, gayreti ve neşeyi önde tutarım.
Peki tamam. Seneye Ticaret Hukuku finalinde, ihtiyaç molası, uyku molası ve yemek molası olmak üzere üç mola verdireceğim. Tamam, sınav kağıdıyla birlikte, kumanya ve ayran da dağıtılacak. Ayranı üzerine dökmeden içenlerin yanlışları doğruları götürmeyecek. Sınav salonundan sağ-salim çıkabilen öğrenciye de kapıda gazilik plaketi takdim edilecek. E hadi barışalım artık, olmuyor böyle.
Yarınki sınavında başarılar...
Hüseyin Cem ÇÖL
4 Haziran 2013 – Pelitli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder