6 Haziran 2013 Perşembe

ANILARA MEKTUPLAR – IV



H. abi,

O gün ne yaptığınızı biliyorum. Zaten sen de, “o gün ne yaptığınızı bildiğimi”, biliyorsun. Bu mektup, bir anlamda, bilineni tekrarlamaktan öteye geçmeyecek. Olsun. Ben yazmaktan yüksünmüyorum. Aksine, anılarımı hatırlamak ve yazıya dökmek, hoşuma bile gidiyor.

Dokuz yıl olmuş, dile kolay. Zaman ne çabuk geçiyor öyle değil mi? Sen, o vakitler, birkaç yıllık avukattın. Gençtin, dinamiktin, yakışıklıydın, geleceğin parlaktı. O günlerde popüleritesi yüksek bir siyasi partiyle de organik bağın vardı. Yani, ayağını sağlam kazığa bağlamıştın. Bana gelince… Hayata hızlı girmenin bedelini ödüyordum. Genç yaşta fakülteyi bitirmiş ve hemen yuva kurmuştum. Belki bir şeyler öğrenirim düşüncesiyle bürona gelirdim. Güya staj yapıyordum ama her şey göstermelikti işte.

O gün… Hatırla canım işte o gün… Neydi o yanında çalıştırdığın gencin adı? Hafıza yok ki anasını satayım, unutuyorum işte böyle. Adı her neyse, büroda yoktu işte. Tek ben vardım. Sen içerde dosyalarla meşguldün. Sonra o kadın geldi büroya. Daha önce de büroya geldiğine tanık olmuştum bu kadının. Otuz küsur yaşlarında, alımlı, kendine aşırı güvenen, güzelce bir kadındı. Kocası müteahhitti ve hayli zengindi. İçeri girdi. Çay söyledim size. Sonra beni yanına çağırdın. Rasgele bir kağıda, bir icra dosyasının numarasını yazdın, benden adliyeye gitmemi ve bu numaralı dosyaya para yatıp yatmadığını öğrenmemi istedin. Şaşırmıştım. Benden pek böyle şeyler istemezdin. Hevesle gittim adliyeye. Bir şeyler öğrenmek için can atıyordum, çünkü.

Dosyaya para yatmamıştı. Hemen döndüm. Adliye bürona yakındır bilirsin. Çarçabuk geliverdim büroya. Biraz da telaşlı tabiatlıyımdır, hatırlarsan. Hızla büroya girdim, kapıyı tıklatır tıklatmaz odana daldım ve sizi…

Sizi, odanın orta yerinde birbirinizden hızla ayrılırken gördüm. Çok telaşlanmıştın. Kadın da suçlu gözlerle bir müddet bana bakmış, sonra yavaşça yerine oturmuştu. Senin daha fazla mahcup durumda kalmaman için, dosyaya para yatmadığını söyledim ve kapıyı yavaşça kapatıp dışarı çıktım.

O gün, orada, muhtemelen “öpüşüyordunuz”. Zevkinizi hangi safhada böldüm bilmiyorum. Elbisenizde bir dağınıklık fark etmediğime göre, ya işin başındaydınız, ya da sadece dokunmak ve öpüşmekle yetiniyor, sonrasını başka bir ana saklıyordunuz. Allah korusun, size iftira atmak istemem. Büroda değil ama başka yerlerde mercimeği fırına vermiş olduğunuz muhakkak. Sonuçta, kılıcı kında görmüşlüğüm yok. Fakat, takdir edersin ki, ben çocuk değilim. O gün de çocuk değildim.

Yanlış anlamanı istemem. Benim kimseyi yargılamak gibi bir niyetim yok. Hele hele aradan bunca yıl geçtikten sonra… Olup biten her şey “zamanaşımına” uğramışken hele… Herkes, kendi amelinden sorumlu. Senin kiminle ne yaptığın beni asla ilgilendirmez. Seni, bu olaydan ötürü asla suçlamadım ve suçlamam da. Çünkü ben suç takdiri yapabilecek mevkide değilim. Hesabını gereken yerde, gereken mevkiye verirsin. Bana değil.

Aslına bakarsan, seni suçlamadığım bir yana, seni anlayabiliyorum da… Yakışıklı, bekar ve unvan sahibi bir adamdın. Gerçekten o şehrin en yakışıklı avukatı sendin. E, kadın da hem güzeldi, hem de (çok afedersin) vermeye teşne bir tabiatı vardı. Ateşle barut yan yana olunca “infilak” kaçınılmazdır haliyle.

Bugüne kadar, senin mesleki ve siyasi kariyerine zarar vermemek için –eşim hariç- hiç kimseye anlatmadım bu olayı. Şimdi, köprünün altından çok sular aktı. Şu an bunları alenen yazmam da bir mahsur yok. Türkiye’de binlerce H. ön isimli avukat var. Kim bilecek seni? Hem bilse ne olacak? Olan olmuş, ölen ölmüş değil mi?

Yıllar boyunca seni uzaktan takip ettim. Şu an, bildiğim kadarıyla mesleki ve siyasi hayatının zirvesindesin. Muhtemelen önümüzdeki seçimlerde meclise bile gireceksin. Evlendiğini, bir oğlunun olduğunu da biliyorum. Allah işini rast getirsin.

Sana siyasi ve mesleki kariyerinde başarılar, özel yaşamında mutluluklar diliyorum.

İmza : Hocanın oğlu

Nam-ı Diğer Salavin
8 Eylül 2006 - ANKARA 

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Yanlış zamanda yanlış yerdeymişsiniz hocam okurken baya güldüm :D

Alperen dedi ki...

O değil de, adam meclise girdi mi; ben orada kaldım.