“Yaşadığım her anı, günlüğüme yazmak
zorunda mıyım? Evet, evi[1] tahtakurusu baskınına
uğradığı için, sabahleyin Ahmet[2] ilaçladı. Bu yüzden ev
darmadağın. Evet, Tunalı Hilmi’de, Esat, Tahran Caddelerinde, Sharton Otelinde,
Karum Ticaret Merkezinde[3] dolaştım bugün. Evet,
Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu[4] romanını okuyorum. Feride’nin
çılgınlıklarını okuyorum, onu anlamaya çalışıyorum. Evet, Kurtuluş Parkında[5] maç izledim. Kızaran göğü
seyrettim. Evet, Hacettepe Üniversitesinin sıcak ve sıvaşık kütüphanesinde[6]yim. Bunları yazmalı
mıydım?”
8 Nisan 1996 – ANKARA
[1] Ev,
Topraklık’ta, Kazan Sokak’ta, bir yokuşun ortasında, bir apartmanın birinci
katında. Televizyonumuz yoktu. 24 Aralık 1995 seçimlerini izleyebilmek için,
mühendislikten emekli olan evsahibimizin evine gitmiştik de, ödünç televizyon
almıştık, stajer avukat İbrahim’le. Hatay’da, avukat şimdi.
[2] Evdeki
iki öğrenci Ahmet’le bendim. Diğerleri hep stajer avukat ya da stajer
hakim-savcı idiler. Fakülte bitince, Ahmet de, hakim-savcı sınavını kazandı.
Trabzon Vakfıkebirli idi. Stajını yaptı, ilk atandığı yer Adana Düziçi
Cumhuriyet Savcılığı idi. Erzincan’a ataması yapıldı ikinci kez. Erzincan’a
arabasıyla giderken kaza yaptı, vefat etti. 1999 yılında. Evliydi, bir de kızı
vardı. Allah rahmet eylesin.
[3]
Ankara’nın öte yanı beni hiç sarmamıştır. Pek az gezerdim Çankaya’nın görece
zengin muhitlerini. O gün nasılsa yolum o tarafa düşmüş.
[4]
8-9-10 Nisan 1996’da okumuştum Çalıkuşu’nu. Adeta dünya dışı bir yolculuğa
çıkmıştım bu romanı okurken. Çok kitabın içine girdim, çok kitabın içinde
yaşadım ama Çalıkuşu kadar beni dünyadan her zerremle koparıp alanı pek azdır.
[5]
Kurtuluş Parkı; ev, fakülte ve Kızılay üçgeninin tam ortasında. Çok giderdim,
çok severdim. Orada halı sahada maç yapanları izlemek de ayrı bir keyifti. Hava
hep serin olurdu, hele akşamüzeri ise salınan ağaç dalları arasında gökyüzü hep
maviyle kırmızının dansına başlardı.
[6]
Hacettepe Üniversitesinin kütüphanesi, “ineklerce” pek makbul bulunan bir
mekandı. Özellikle sınav dönemlerinde, tıpçıdan çok hukukçuya rastlanırdı. Ve
çok sıcaktı, çok çok sıcaktı. Hep sıcak bir yer olarak aklımda kalacak o
kütüphane.
Hüseyin Cem ÇÖL
28 Mart 2013 - H 309
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder