27 Mart 2013 Çarşamba

Mim Kemal Öke Nerede?



Gece dersine daha dinç gireyim düşüncesiyle, akşamüzeri altı gibi, kanepeye uzanıp biraz kestirmiştim. Bir uyandım aklımda Mim Kemal Öke. Allah Allah! Nedir bu şimdi? Yıllar var ki, kendisini ekranda görmemişim. Demek ki, beden ve zihin gevşeyince, ne alaka denilebilecek her ne varsa hepsi birdenbire akla üşüşüyor.

Mim Kemal Öke, ilkgençliğimin o bol kitaplı, içine kapanık ama kendi içinde hayli zengin dünyasının saygıdeğer, lafı dinlenir, sözüne itibar edilir bir idolüydü. Kendisini dinlemekten, televizyonda seyretmekten, gazetede yazılarını okumaktan zevk alırdım.  Tarihçiydi Mim Kemal Öke. Ki ben, ilkgençliğimde tarihi ne çok severdim. Evde babamın kitaplığında tarih kitaplarının hatırı sayılır derecede çok olması, bu kitapların sayfalarını karıştırmaktan tarifsiz bir zevk alışım, ablamın tarih okuması, tarih öğretmenlerimin tarihe olan ilgimi her daim teşvik etmeleri, hepsi, bendeki tarih merakının ve sevgisinin artmasına sebep olmuştu. Bu merak ve sevginin, televizyondaki ve gazetedeki uzantısı ise Mim Kemal Öke idi. Say ki günümüzün İlber Ortaylı’sı.

Mim Kemal Öke deyince hafızama düşen ilk ışık; tok sesli, kalın bıyıklı ve epey seyrek saçlı bir görüntü. Sonra bu görüntü değişti: Mim Kemal Öke kendisinden beklemediğim bir iş yaptı, saç ektirdi, evet saç ektirdi. Seyrek saç gitti yerini gür saça bıraktı; bıyıklar da kesildi. Kendini tarihe vermiş bilim adamı tipi yerini, nerdeyse Yeşilçam jönlerine taş çıkartacak yakışıklı bir televizyon yıldızına bıraktı. Bir tek tok ses baki kaldı eski Mim Kemal Öke’den. Sesden gayrı her şey silindi gitti. “Haydi Bastır” diye bir yarışma programı bile sunduğunu bile hatırlıyorum, o bir zamanların ağırbaşlı tarihçisinin.         

O vakitler çok yadırgamıştım, sade ben değil bildiğim herkes bu değişimi yadırgamıştı. Şimdi elbette böyle düşünmüyorum; insan kendisine sunulan bu kısa ömrü en mutlu nasıl ve hangi biçimde geçireceğini düşünüyorsa, düşündüğünü başkalarının ne dediğine bakmaksızın yapmalı, yapabilmeli. Mim Kemal Öke’de kendisi için en uygun olanı yaptı, görünümünü değiştirdi, elbette bilgisi, birikimi yine aynı kaldı ama nedense görünümü değiştikten sonra “tarihçi” sıfatıyla pek az ekranlara çıktı.

Bir süre sonra ise…

Hepten ortadan kayboldu…

Epey var ki, onun izine rastlamıyorum; ne ekranlarda, ne gazetelerde… Kitapçı raflarında yeni bir kitabına da tesadüf etmiş değilim; eski kitaplarına da. Ankara’daki kadar kitapçı kitapçı gezebilme imkanım yok Trabzon’da ama yine de ender kitapçı gezilerimde hiç rastlamıyorum Öke’ye. Oysa Musul petrolleri üzerine yazdığı kitap, bir dönem ne çok ses getirmişti.


Akşam bir saat kadar uyuduktan sonra saat yedi gibi uyandım, uyku sersemliği içinde birden zihnime Mim Kemal Öke düşüverdi, uyku sersemliği geçmeden alelacele toparlanıp sınıfa gittim, ders anlattım, odama döndüm ve bu yazıyı yazdım.

Şimdi ilk işim, bu yazıyı bloga ekledikten hemen sonra, nette Mim Kemal Öke’yi aramak olacak.

Bakalım, bulabilecek miyim?

Hüseyin Cem ÇÖL
27 Mart 2013 – H 309 

Hiç yorum yok: