Gece dersine daha dinç gireyim düşüncesiyle, akşamüzeri altı
gibi, kanepeye uzanıp biraz kestirmiştim. Bir uyandım aklımda Mim Kemal Öke. Allah
Allah! Nedir bu şimdi? Yıllar var ki, kendisini ekranda görmemişim. Demek ki,
beden ve zihin gevşeyince, ne alaka denilebilecek her ne varsa hepsi birdenbire
akla üşüşüyor.
Mim Kemal Öke, ilkgençliğimin o bol kitaplı, içine kapanık
ama kendi içinde hayli zengin dünyasının saygıdeğer, lafı dinlenir, sözüne
itibar edilir bir idolüydü. Kendisini dinlemekten, televizyonda seyretmekten,
gazetede yazılarını okumaktan zevk alırdım.
Tarihçiydi Mim Kemal Öke. Ki ben, ilkgençliğimde tarihi ne çok severdim.
Evde babamın kitaplığında tarih kitaplarının hatırı sayılır derecede çok
olması, bu kitapların sayfalarını karıştırmaktan tarifsiz bir zevk alışım,
ablamın tarih okuması, tarih öğretmenlerimin tarihe olan ilgimi her daim teşvik
etmeleri, hepsi, bendeki tarih merakının ve sevgisinin artmasına sebep olmuştu.
Bu merak ve sevginin, televizyondaki ve gazetedeki uzantısı ise Mim Kemal Öke
idi. Say ki günümüzün İlber Ortaylı’sı.
Mim Kemal Öke deyince hafızama düşen ilk ışık; tok sesli,
kalın bıyıklı ve epey seyrek saçlı bir görüntü. Sonra bu görüntü değişti: Mim
Kemal Öke kendisinden beklemediğim bir iş yaptı, saç ektirdi, evet saç ektirdi.
Seyrek saç gitti yerini gür saça bıraktı; bıyıklar da kesildi. Kendini tarihe
vermiş bilim adamı tipi yerini, nerdeyse Yeşilçam jönlerine taş çıkartacak
yakışıklı bir televizyon yıldızına bıraktı. Bir tek tok ses baki kaldı eski Mim
Kemal Öke’den. Sesden gayrı her şey silindi gitti. “Haydi Bastır” diye bir
yarışma programı bile sunduğunu bile hatırlıyorum, o bir zamanların ağırbaşlı
tarihçisinin.
O vakitler çok yadırgamıştım, sade ben değil bildiğim herkes
bu değişimi yadırgamıştı. Şimdi elbette böyle düşünmüyorum; insan kendisine
sunulan bu kısa ömrü en mutlu nasıl ve hangi biçimde geçireceğini düşünüyorsa,
düşündüğünü başkalarının ne dediğine bakmaksızın yapmalı, yapabilmeli. Mim
Kemal Öke’de kendisi için en uygun olanı yaptı, görünümünü değiştirdi, elbette
bilgisi, birikimi yine aynı kaldı ama nedense görünümü değiştikten sonra “tarihçi”
sıfatıyla pek az ekranlara çıktı.
Bir süre sonra ise…
Hepten ortadan kayboldu…
Epey var ki, onun izine rastlamıyorum; ne ekranlarda, ne
gazetelerde… Kitapçı raflarında yeni bir kitabına da tesadüf etmiş değilim; eski
kitaplarına da. Ankara’daki kadar kitapçı kitapçı gezebilme imkanım yok Trabzon’da
ama yine de ender kitapçı gezilerimde hiç rastlamıyorum Öke’ye. Oysa Musul
petrolleri üzerine yazdığı kitap, bir dönem ne çok ses getirmişti.
…
Akşam bir saat kadar uyuduktan sonra saat yedi gibi uyandım,
uyku sersemliği içinde birden zihnime Mim Kemal Öke düşüverdi, uyku sersemliği
geçmeden alelacele toparlanıp sınıfa gittim, ders anlattım, odama döndüm ve bu
yazıyı yazdım.
Şimdi ilk işim, bu yazıyı bloga ekledikten hemen sonra, nette
Mim Kemal Öke’yi aramak olacak.
Bakalım, bulabilecek miyim?
Hüseyin Cem ÇÖL
27 Mart 2013 – H 309
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder